Bütün bunları belirttikten sonra şunu vurgulamak isterim. Bence artık Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yeni bir şekillendirilmeye tabi tutulması şarttır. Ülkemizdeki azınlıkların din işleri Lozan Antlaşmasıyla belirli kaidelerle oluşturulduğundan onlar dışındaki tüm din mensuplarını özellikle Sünni mezhep dışında kalan Şii, Harici, Alevi İslam kesimlerini de kapsayacak, onlara da hizmet verecek yeni bir Diyanet İşleri Teşkilatı oluşturmanın zamanı gelmiştir. Bunu yapmanın iki yolu vardır. Ya eldeki Diyanet İşleri Başkanlığı yenilenmeli kendisine eklenecek yeni oluşumlarla bu hizmetleri verebilecek hale getirilmeli veyahut da bu Diyanet İşleri Başkanlığı lav edilip yerine tüm Türkiye vatandaşlarının din işlerini yürütüp, yönetebilecek hepsine laiklik kaidesi uyarınca hizmet verebilecek yeni bir Diyanet İşleri Başkanlığı oluşturulmalıdır. Bu benim düşüncemdir. Bu olur olmaz bunu bilemem ama Diyanet İşleri Başkanlığı’mızın tüm insanımıza aynı hizmeti vermediğini ortaya koyan bazı toplumsal istekler olduğu da ortadadır.
Nitekim toplumumuzun Alevi kesimi, Şii kesimi bu Diyanet İşleri Teşkilatından ümit kesmiş olmalıdır ki bu yüzden kendilerine kendi Diyanet İşleri Teşkilatlarını kurma, oluşturma fırsatının verilmesini istemektedirler. Şunu da belirtmek isterim ki Mustafa Kemal 3 Mart 1924’te Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurduğunda sadece Sünni kesime hizmet verecek bir din yönetimi oluşturmak amaç ve fikrinde olmuş olamaz. Bence o yaşamış olsaydı toplumumuzdaki her kesimi kucaklayabilecek her kesime eşit uzaklıkta olup eşit yaklaşımla hizmet verebilecek bir Diyanet İşleri Başkanlığı Teşkilatının oluşmasını mutlaka teşvik ederdi. Çünkü onun amacı bu kurum sayesinde devletin laikliğini korumaktı.
Ama bugünkü sadece Sünnileri koruyan Sünnilere hizmet veren tek taraflı bakışla çalışan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın topluma hizmet vermesi toplumun birlik ve beraberliğini sağlaması toplumun laik yapısını koruması oldukça zordur düşüncesindeyim. 101. Kuruluş yıldönümünü yaşayan Diyanet İşleri Teşkilatımızın bünyesinde görev yapan en üst noktadan en alt noktadaki görevlisine kadar tüm personelini kutluyor kuruluşunuzun 101. Yıldönümü kutlu olsun diyorum. Ancak kuruluşunuzun tüm toplumu kucaklayacak hale gelebilmesi için teşkilat olarak, personel olarak, ideal olarak bu yöne yönelip bu yöndeki çalışmalarınızla topluma hizmet vermeye yönelmenizin gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
Şunu da vurgulamak isterim ki son yıllarda toplumumuzda artan tarikat ve cemaat faaliyetleri ve bunlara hoşgörüyle bakmaya çalışan toplum kesimleri diyanet işleri başkanlığımızın bu kesimlere yaklaşmasından istifade ederek ülkemizi Osmanlı dönemi devlet anlayışına yani şeriat sistemine yönelik hale gelmesi yolundaki çalışmalarını hızlandırmış görünmektedirler düşüncesindeyim. Hatta daha ileri giderek toplumda uluorta hilafet ve şeriat rejimi isteyen beyanlarda bulunan kişi ve topluluklar görülmeye başlamıştır düşüncesindeyim.
Bu tehlike karşısında en dikkatli olacak ülkemizin laik ve parlamenter sistemini bozma yolunda çalışan kesimlere şeriatçılara, tarikatçılara, cemaatçilere, hilafetçilere fırsat vermeme yolunda onları engelleme yolunda çalışması gereken kurumun ve camianın Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı personelinin olması gerektiği kanaatindeyim. Bu arada şunu da vurgulamak isterim ki yukarıda belirttiğim kesimlerin en çok istek duydukları halifelik rejimi zaten ta başından Hz. Hasan’ın ölümünden itibaren geçerliliğini yitirmiş bir kurumdur. Çünkü peygamberimiz tarihi çevrede bilinen “benden sonra hilafet 30 senedir” hadisiyle hilafetin ömrünün Hz. Hasan’ın ölümüne tekabül eden süreden sonra geçersizliğini ölümünden önce belirtmiştir.
Buna rağmen gerek Emevi devleti gerek Abbasi devleti gerekse Osmanlı devleti imparatorluk düzeyinde devletler olup bu devletleri yöneten kişilere dinsel açıdan otorite sağlamak, devlet bünyesinde yaşayan halkı iş başındaki kişi veya hanedana bağlamak için bu makamı ve bu idare şeklini sürdürmüşlerdir. Ancak imparatorluk sisteminin yapısı ortadan kalktığında ümmetçilik zihniyeti yerini milliyetçilik ve ulusçuluk zihniyeti aldığından artık günümüz toplumlarında dolayısıyla ülkemizde de böyle bir makama ihtiyaç yoktur. Böyle bir makam laik sistemimizi ve demokrasi sistemimizi zedeleyeceğinden bu yoldaki isteklere başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere tüm devlet teşkilatımızın cephe alması şarttır.
Zaten Diyanet İşleri Başkanlığının Mustafa Kemal tarafından kuruluşunun ana amacı oluşturmak istediği laik ve demokratik sistemi kurmaktır. Umarım gerici kesim denilecek hilafetçileri, tarikatçıları, cemaatçileri hedeflerine ulaşmalarına hakikaten fırsat verilmez, bu yolda en büyük dayanak olan kuruluşumuzda Diyanet İşleri Başkanlığı olur.
Sözlerime son verirken 1924’den bu yana Diyanet İşleri Teşkilatında başarıyla, şerefle hizmet vermiş bugün toprak olmuş tüm Diyanet personeline Tanrı’dan rahmet diliyorum. Ruhlarınız şad olsun. Yeriniz cennet olsun.