Bu yüzden II. Mahmud’un ıslahat alanında yeni bir çığır açtığı kabul edilir. Kendi görev ve mesleği dışında her işe karışan bir kısım kişilerin padişahları yanıltmaları rüşvete ve kayırıcılığa sebebiyet vermelerinde hep devlet zarar görmüştür. Bütün bunları düzeltmek, hak ve sorumlulukları eşit olarak dağıtmak isteyen, dış düşmanlara karşı ise, dinin ve milletin menfaatine çalışmalar yapmak, eğitilmiş ordular ve donanmalar hazırlamak isteyen padişahlar, böylesine aleyhte tutum ve gayretlerle yenilgiye uğratılmışlardır. İşte böyle olaylar içerisinde bir saltanat süren Sultan II. Mahmud da, devletin kanayan bu yarasına parmak basmak istemiş, nelerin yapılması gerektiğini ciddi bir şekilde ortaya koymuştur.
Osmanlı’da reform fikri özellikle askeri alan başta olmak üzere, devletin, diğer tüm alanlarda içine düştüğü acziyetin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır (Zakia,1999:250). 13 Islahat taraftarı bir Sultan olan II. Mahmud’un Hilafet-saltanat dönemi ıslahatlar açısından iki dönemde ele alınabilir. Birincisi 1826 yılından önceki dönem, diğeri ise 1826’dan sonraki dönemdir (Okumuş,2006:212).Vak’a-i Hayriye öncesi ve sonrası olmak üzere iki kısımda değerlendirilen saltanat döneminin ilk kısmı hazırlık devresini, ikinci kısım ise reformlar devresini teşkil eder. İlk dönemde daima yeniçerilerin tehdidi altında hükümdarlık yapan Sultan Mahmud, ikinci dönemde aldığı radikal kararlar, kurulmasına ön ayak olduğu kurumlar ve köhnemeye başlamış zihniyetlerin değişmesine öncülük yapması ile Türk tarihinin en büyük padişahlarından birisi olarak seçkin yerini almıştır.
Sultan, tahttan indirilen III. Selim ile birlikte olduğu günlerde, onunla yaptığı temaslar sonucunda devletin içinde bulunduğu çöküş durumundan kurtarılabilmesi için ıslahata devam edilmesi gerektiğine inanmıştır. Yaptığı yeniliklerle, bu inançla işe başladığı kanaatini uyandıran Padişah tahta çıktığında, devletin yöneticileri arasındaki kargaşa durulmamıştır. Ancak devletin genel durumu da pek sağlıklı değildir. Padişah ve diğer yöneticiler bu kötü durumun içinden çıkabilmek için bazı tedbirler a1mışlardır.
II. Mahmud ıslahata başlamadan önce bunun çok dikkatli bir şekilde planlanması ve devlet içinde ona sahip çıkacak yeterli desteğin oluşturulması gerektiği kanısındaydı. III. Selim ve Alemdar Mustafa Paşa, askeri ıslahat karşıtları tarafından kurdukları ordularla birlikte yok edildikleri için Sultan Mahmud, 1808 ile 1826 yılları arasında kökten bir ıslahat düzenlemesi teşebbüsünde bulunamadı. O, bu yıllar arasını, ileride yapacağı yenililer için bir hazırlık dönemi olarak görmüş ve bu doğrultuda çalışmıştır.
Sultan Mahmud un yeniçeriliğin kaldırılmasından sonraki ıslahatları önceki döneme nazaran daha farklıdır. Bu dönemde garplılaşmaya yatkın yetişen devlet adamlarının da rolleri olduğu muhakkaktır (Karagöz,1995:193). II. Mahmud, III. Selim’in isyan ile neticelenen ıslahat hareketlerine girişmenin bütün tehlikelerini idrak etmekle beraber imparatorluğu kurtarmak için teknolojiyi taklitten başka çare kalmadığını da anlamıştı (Karal,1940:27-28). Avrupa’da olduğu gibi çağdaş bir devlet teşkilatının merkezi otoritenin kuvvetlenmesi 14 ile sağlanabileceği gerçeği, II. Mahmud’un bu sahadaki faaliyetlerinin ana fikrini teşkil etmiştir.
II. Mahmud’un ilk olarak, kendine bağlı kimseleri önemli makamların başına getirmeye başladığı görülmektedir. Bunu, görevliler arasındaki ast-üst ilişkisini göz ardı etmeden yapıyordu. Bunun için, gerektiğinde güven duymadığı ve yenilik karşıtı olan kişileri de iş başına getirmekten kaç 15 söylemektedir. Ona göre Sened-i İttifak şer’i bir yemin vesikası, nisak şeklinde kaleme alınmıştır. Misak süresiz bir zaman dilimi için geçerli olmak üzere aktedilmiştir. Yedi şart ve bir zeylden oluşan Sened-i İttifak’ın en önemli yanlarından biri, giriş kısmında çok açık bir biçimde devlet işlerinin kötüleştiği, içte ve dışta nüfuzunun kalmadığı, gerek devlet erkânı ve vekilleri arasında ve gerekse Ayan ve hanedanlar arasında ayrılıkların baş gösterdiği, Saltanat-ı seniyyenin gücünün dağıldığı ve bütün bunlardan toplumun bütün kesimlerinin olumsuz yönde etkilendiği ve yine bunlar sebebiyle saltanatın temelinin yıkılmak derecesine geldiği gibi kötü durumların küçük büyük herkes tarafından itiraf edildiği ve dolayısıyla olanlardan ders ve ibret alınması gerektiği gibi önemli hususlara işaret edildikten sonra “deayim-i nizam-ı din u devleti ikame ve ihya-i kelimetullahi’l-ulya niyyet-i hayriyyesiyle” devlet ve toplumdaki bu dağılıp çözülmenin ittifaka dönüşmesini ve devletin tam güç elde etme yollarının ortaya çıkmasını sağlamanın, uhde-i diyanet ve zimmet-i sadakate farz olduğunun herkese malum olduğunun zikredilmesi ve akabinde çeşitli meclisler düzenlenerek herkesin yekvücut, ittihadla ihya-i. din ve devlete çok çalışması gerektiğinin vurgulanmasıdır. Devam edecek…