Kelt Uygarlığı: Arkeolojik bulgulara göre, Kelt toplum ve ekonomisi şaşırtıcı biçimde bağdaşıktır. Yaşamları temelde hayvancılık ve tarıma dayalı olup kırsaldır. Demircilik ve el sanatları, maddi olanakları olan yerel patronlarca yürütülürdü. Gerçek anlamda kent kuruluşu yoktu ama İÖ 1.yy’da büyük topluluklar, ticaret ve toplumsal nedenlerle bir arada yerleşirler.
Boylar, bir kralın denetiminde özgür kişilerden oluşur ve savaşçılar, soylular, çiftçiler olarak alt sınıfa ayrılırdı. Soylulardan alınarak yetiştirilen “druid” adındaki din adamları en üst katmandı. Savaşçı kısmın Kelt tarihinde önemli bir yeri vardır. İÖ 4-5.yy’larda Kelt savaşçıları, mızrak, kılıç ve uzun kalkanlarıyla yaya savaşırlardı. İki atlı savaş arabalarını, çarpışmaktan daha çok gözdağı vermek, gösteri yapmak ve ulaşım için kullanırlardı. Gerçek anlamda eğitilmiş bir süvari birliği yoktur. Kelt toplumundan arta kalan sanat eserleri La Tene kültürünün Tranalpme, Akdeniz ve doğu kaynaklı soyut geometrik desenli, stilize kuş ve hayvan şekilleriyle birlikte özgün, sarmal ve tomar kıvrımlı desenleri içerir. İnsan şekilleriyse, baş ve yüz biçimleriyle sınırlıdır. Orta Avrupa’da La Tene kültürünün düşüşünden sonra Keltler baş desenini, para deseninden kullanarak yeni yerli bir sanat türü geliştirdiler. Roma İmparatorluğunun Kuzeybatı sınırının ötesinde süregelen Kelt kalıtımı, bugün İrlanda'da ve Wales'de (Galler) yaşayan ulusal kent geleneğinin temelini oluşturdu. İrlanda'da Kelt kurumları biraz değişimle 16.yy'a kadar sürdü. 5.yy'ın başlarında Romalılar Britanyer'dan çekilince karmaşık bir durum ortaya çıktı. Bu bölgede Kelt kalıtımının yaşaya gelmesinin en önemli etkenlerinden birisi kısman Romalılaşma ingilizce konuşan boyların Güney İskoçya'dan şimdi Wales (Galler ülkesine) denilen bölgeye aktarılmasıydı. Aslında bu olgu İrlandalıların saldırıları ve yerleşime karşı alınmış bir önlemdi. Batıda yaşamını sürdüren bu İngiliz halkı Anglo Saxan dilinde yabancı anlamına gelen "Welsh" diye anıla geldi. Hıristiyanlaşmış olan Welsh ler (Galliler) kendi kültür ve edebiyatlarını geliştirdiler.
İSKİTLER
M.Ö. VIII. Ve VII. Yüzyıllarda Orta Asya'dan Güney Rusya'ya göçerek burada bir imparatorluk kurmuştur. Yunanlılar bu kavme İskit, Persler ise Saka adını vermişlerdir. İskitler hakkında yalnız Herodotosun verdiği bilgiler vardı. Herodotos çeşitli İskit boylarının adlarını sayar: Callipidae, Allazone, Arotene, Neuri, Androfogi ve Melanohlaeni. Son zamanlarda Rus bilgini ve arkeologlarının Sibirya'da yaptıkları kazılar sonucu İskitlere ait zengin buluntular ele geçirildi.
İskit adı genellikle, bugün Güney Rusya olan bölgeye göç eden kavimlere verilir. Fakat Altay dağlarında Pazırık'ta yapılan kazılarda batı Silemya ve Altay'da yaşayan kavimlerle İran ve Güney Rusya'ya göç edenler arasında kültür, sanat ve yaşama bilinci açısından büyük benzerlikler vardır. Ayrıca bu bölgeye geç göç etmiş olanlarla bu bölgede kalanların İran asıllı oldukları ve ortak bir dil konuştukları da anlaşıldı.
Tarih, İskitlerin M.Ö. IX.yy.'da Altay Dağlarının doğusunda yaşadığı sanılmaktadır. Çin imparatoru Hsüen Wang (M.Ö. 827-781) Çin'in Batı sınırlarına sürekli akınlar yapan Hiung-nuilara karşı bir ordu gönderdi. Bozguna uğrayan ve yurtlarını terk etmek zorunda kalan Hiung-nülar, bu sefer Amuderya ırmağının kuzeyinde oturan Massagetler üzerine saldırılar ve ülkelerini terk etmek zorunda bırakıldılar. Massagetlerin saldırı ve o sırada Orta Asya’da başlayan kuraklık sebebiyle İskitler, batıya doğru göç etmeye başladılar. İran’ın Kuzeydoğu sınırına kadar geldiler. Kırım yarımadasındaki Kimmerleri bozguna uğrattılar. Bir kısmını Urartu bölgelerinden batıya doğru sürdüler, bir kısmı da Güneye Mereh Asur Kralı Asarhaddon’un (M.Ö. 680-669) hizmetine girdiler. Bir süre sonra Asurlularla yaptıkları anlaşmayı bozarak Kimmerlere saldırmaya devam ettiler. Kimmerler Lidya’ya çekilmek zorunda kaldılar. İskitler, Başkent Sakez olmak üzere Bartatuta ile oğlu Medyes’in yönetiminde Urartu ve Kızılırmak havzasını içine alan bölgede bir krallık kurdular. Suriye ve Yahudiyeyi ele geçirdiler. Mısır yakınlarına kadar ilerlediler. Mısır firavunu Psammetik I (M.Ö. 663-610) İskitler ile barış yaparak İskit tehdidini önlemeye çalıştı.
İran’da yönetimi ele geçiren Medler, İskitler üzerine yürüyerek onları kuzeye çekmek zorunda bıraktılar. İskitler Hazar deniziyle Aral gölü arasında yaşayan soydaşları daklar ile kaynaştılar. Üç yüz yıl kadar süre sonra Parthlar adıyla yeniden ortaya çıktılar. Bir kısım İskit grubu da Hindistan’a inerek orada bir krallık kurdular. Kuban ve Kırım yarımadasında yerleşen İskitler krallık İskitler adını aldılar. Kısa zamanda iktisadi bakımdan gelişerek bölgeye hakim oldular. M.Ö. 513’te Dara2nın saldırılarını önledikleri gibi bütün Karadeniz kıyı şehirlerini ele geçirdiler ve Pontus’taki Yunan Şehirlerini de vergiye bağladılar. M.S. II.yy’da Sarmatialar bölgeye hakim oldular ve İskitleri ortadan kaldırdılar. Krallık İskitleri genellikle Patriyarkal düzeni sürdüren göçebe bir hayat yaşıyorlardı. Başlarında kral bulunuyordu. Krallık babadan oğula geçiyordu. Phalatea kral sülalesinin kurucusu Targitaus adlı efsanevi bir kahramandı. M.Ö. VII. Yy’da Kafkasya’da bir İskit krallığı kuran Bartatua ile oğlu Madyes bu sülaleden değillerdi. Fakat darayı bozguna uğratan İdanthyrsus ve kardeşleri bu sülaleden geliyordu. Yine aynı soydan gelen Arsanthus, genel bir nüfus sayımı yaptırmıştı. Kral Ateas’ta 90 yaşındayken Makedonya kralı Philippos II ile yaptığı savaşta öldü. M.Ö. 110’da Neapoliste (Kırım) yerleşen Sclyurus da ilk İskit parasını bastırmıştı. Hippokrates, İskitleri tembel, şişman ve eğlence düşkünü olarak tanımlar., cinsel bakımdan da iktidarsız olduklarını söylerdi.