Görünüşte İslam hükümlerini hakim kılmayı amaçladığını öne sürüp aslında İslam kitlelerine kendi isteklerini kabul ettirmenin, karşıt görüşlüleri de bu kabule mecbur bırakmanın tipik bir uygulama taktiği Sıffın’da böyle sergilenmiştir. Ne yazık ki bu taktiğin daha üstünleri günümüz İslam dünyasında, İslam ülkelerinde belki de bize fark ettirilmeden ülkemizde de sergilenmekte, belki de biz saf, temiz niyetlerle bu tip Amr İbn-ül As’ların farkında olmadan oyuncağı olma durumuna düştüğümüzü bile fark etmemekteyiz.
Mecbur kalan Hz. Ali masaya oturmayı kabul etmiş yapılan görüşmeler neticesinde Muaviye ve Hz. Ali adına onların tayin edeceği birer hakemin oturup karşı karşıya görüşüp hilafet konusunu karara bağlamalarına hükmedilmiştir. Muaviye İslam dünyasının gördüğü en kurnaz ve hilekâr şahsiyeti yani Amr İbn-ül As’ı hakem tayin etmiştir.
Hz. Ali’nin hakemi Musa El Eşari olmuştur. İki hakem etraflarında gözetmenler eşliğinde ordugahtan ayrılmışlar konuşmaya başlamışlardır. Musa El Eşari saf temiz bir İslam’dır. Amr İbn-ül As Müslüman ama şeytana danışmanlık yapabilecek karakterde kurnaz bir adamdır. Karşısındaki saflığını anlayan Amr ibn-ül as hemen planını yapmıştır. Musa el Eşari’ye dönerek bak Musa niye biz karşı karşıya gelip İslam kanı döküyoruz. Neden Ali Halife olacak, Muaviye halife olacak diye birbirimizi yok ediyoruz. En iyisi biz ikisini de halifelikten atalım bir başka halife seçelim. Bunun için ordugaha döndüğümüzde yaşlı olarak önce sen kürsüye çık hakemi olduğun Hz. Ali’yi halifelikten attığını söyle. Ardından da ben küçük olarak çıkar Muaviye için aynı şeyi söylerim.
Sonra bir yenisini halife seçer İslam’ı kargaşadan kurtarırız demiştir. Musa buna kanmış ve ordugaha döndüklerinde kürsüye çıkıp söze başlayıp ey ahali hakemi olduğum Hz. Ali’yi parmağındaki yüzüğü işaretle nasıl bu yüzüğü parmağından çıkarıyorsam Hz. Ali’yi de Hz. Halifelikten öyle çıkarıyorum demiş ve inmiştir. Ardında Amr İbn-ül As kürsüye çıkıp planladığı durum gerçekleştiğinden hemen amacını ilan edip Musa’nın bıraktığı yüzüğü masadan almış ey ahali gördünüz Ali’nin hakemi Musa Ali’yi halifelikten çıkardı. Nasıl o parmağındaki yüzüğü çıkarıp Ali’yi de halifelikten öyle çıkardıysa bu yüzüğü parmağıma nasıl takıyorsam Muaviye’yi de öyle halife ilan ediyorum demiştir.
Musa’nın kandırıldığını anlayan Ali taraftarları bu hükmü kabul etmemişler, ortalık karışmıştır ama İslam dünyası daha da karışma durumuyla karşı karşıya kalmıştır. Çünkü bir tarafta Ali taraftarları, bir tarafta Muaviye taraftarları zaten bu olay öncesinden devam eden varlıklarını korurken Hz. Ali taraftarlarından bir grup Ali grubundan ayrılıp kendilerine yeni bir şef seçip hariciler adı ile 3. Bir grup oluşturmuşlardır.
İşte böylece İslam dünyası bir daha birleşmemek üzere 3’e bölünmüştür. Bunun sebebi Hz. Ali’nin Kur’an hükümlerine göre İslam’ın anayasası demek olan Kur’an, sure ve ayetlerinin hükümlerine göre bir devlet yönetimi, bir yargı ve yönetim biçimi irca etmeye yönelmesine hakkın sesini devlete hakim kılmaya çalışmasına karşılık Muaviye ve Amr İbn-ül As gibi kimselerin halkın sesini daha doğrusu kendi isteklerini telkin ettikleri kitlelerin isteklerini yönetime, halkın iradesini yönetime hakim kılma rekabet ve sürtüşmesinde İslam kitlelerinin çoğunluğunun hakkın sesinin hakim kılması yerine, halkın sesinin hakim kılınmasını isteyenlere arka çıkmaya ağırlık vermesinin olduğunu söylemek mümkündür.
İşte Hz. Ali zamanında İslam dünyasının düştüğü bu hata nasıl o zaman İslam toplumunu bir daha birleşmemek üzere 2’ye 3’e böldüyse, özellikle Arap milletini milli birlikten ayırdıysa buna benzer davranışları yer yer, ülke ülke sergileyen İslam toplumları ve devletleri de aynı durumu yaşamakta şüphesiz aynı sonuçlarla karşı karşıya bulunmaktadırlar. İslam milletler, İslam toplumlar, İslam dünyasının Hz. Ali dünyasında düştüğü duruma düşmemek için kendini aldatmaya çalışan gruplara karşı dini veya siyasi lider ve yöneticilere karşı uyanık olmak zorundadırlar.
Kendi çıkarlarını gerçekleştirmek uğruna yapılacak bazı uygulamaları, alınacak bazı kararları toplumun, milletin çıkarlarınaymış gibi gösterip milletin bazı kesimlerine dile getirten sonra da ben halkın, milletin isteklerini yerine getiriyorum, yapıyorum diyerek aslında kendi isteklerini gerçekleştiren, gerçekleştirmeye çalışan siyasi ve dini liderlere aldanmamalıdırlar.
Bunun yerine hakkın sesini yani ülkenin kuruluş temel felsefesini yahut temsil ettikleri dinin temel felsefesini hakim kılmaya çalışan siyasi veya dini liderlere sahip çıkmalı onların siyasi ve dini uygulamalarını desteklemelidirler düşüncesindeyim. Devam edecek…