Genel Sekreter Ruhi Naci Bey de böyle bir fırsat kolluyordu.
— «Pekâlâ.. Teberrüatı kaydedelim.» dedi.
Hemen bir defter açıldı. Hazır bulunanların isimlerini yazmaya, ve taahhütlerini kendilerinden sormaya başladılar.
Ruhi Bey malî gücü olmayanlara sıra geldikçe :
— «Malı olan vatan için malını verir. Yalnız canı olan da çanını feda eder. Senin bize fiilen yardımın yeter.» diyordu. Ve isminin hizasına «Fiilen» yazıyordu.
Yarım saat içinde toplanan bağış miktarı on bin lirayı aştı.
Hamdi Bey, Edremite yedi kilometre uzaklıktaki Havı ana gidecekti. Oranın teşkilâtını yapacak, ertesi gün dönüşünde Edremit Taburunu alarak cepheye götürecekti.
Oysa, Havrana daha önce Burhaniyeli Müderris Şükrü Efendi Hoca gitmiş, çok iyi bir hazırlık yapmıştı. Hamdi Bey Havrana gidince her şeyi hazır buldu.
Ertesi gün erkenden muazzam ve tam teçhizatlı bir bölükle döndüğü zaman Edremitliler de derlenip toparlanmaya çalışıyorlardı.
Edremit’ten üçyüz gönüllü çıkmıştı. Herkese silah ve 250 mermi verildi.
Havran Bölüğünün başında Bölük Kumandanı Hakkı Kayalıbey vardı.
Edremit'te bir yandan da merkez faaliyetine girişilmişti. Bir ev daire haline getirildi. İaşe heyetinin salonuna masa ve kasa konuldu.
Edremit Telefon Müdürü Kâzım Beyin yardımı ile çok iyi bir telefon şebekesi kuruldu. Belediyenin büyük bir santralı vardı. Onu getirip daireye oturttular. Hükümet daireleri mektep binasına nakledilirken kasabada mevcut şebekenin irtibatı da santrala bağlandı.
Telgrafhane ile çift hatlı bir bağları bulunduğundan bütün telgraf tellerini de daima kullanabilme imkânı vardı.
Posta ve Telgraf Müdürü Kâzım Beyden başka, telgrafçı Behçet, Hacı Baha ve Kasım Beylerin mücadele boyunca emekleri çok geçti.
Heyet, bağışları kabule başlamıştı.
Un, fasulye, patetes gibi şeyler almıyor, kasabada fırınların nöbet cedvelleri yapılıyor, kısacası bir faaliyettir gidiyordu.
«İşlerin umumî seyrini kavramak, cephedeki efradın mazbut defterini yaptırmak, iaşe nakliyatını intizamla yürütmek, Burhaniye teşkilâtı ile devamlı temas halinde bulunmak küçümsenecek iş değildi.»
Bu arada, askerî Mektepten alaya çıkmış onsekiz yıl askerlik yapmış, bu iki defa esir düşmüş, hudut Muhafız Jandarmalığında bulunmuş, tecrübeli bir Başçavuş olan Müridoğlu İsmaile Edremit Karargâhının merkez Kumandanlığı görevi verilmişti.
Kasabada her gece dört koldan yirmişer kişilik bir inzibat müfrezesi devriye geziyordu.
★
«Daha o günlerde teşkilâta bir isim koymak, efradın kollarına birer marka bazubent takmak münasip görüldü. Bunun için top top patiskalar aldırıldı.
Kordelâ gibi kesilip hazırlandı.
Matbaada bastırılacaktı. îsim meselesi cepheden soruldu. Çabuk cevap vermediler. Ali, Hamdi ve Mehmet Beyler bir hayli düşündüler ve nihayet «Kuvayi Milliye» olsun dediler.
Hemen güzel bir rik'a yazı ile gayet okunaklı olarak «Kuvayi Milliye «klişesi yaptırıldı. Binlerce marka bastırıldı.
ilk cephede konulan bu isim, bütün Anadoluya yayıldı gitti.» (*).
Gıyas Yetkin ise, bu konuda şöyle diyordu :
«Sivillerle askerleri ayırdetmek için Milislere beyaz patiskadan bandlar verildi. Bunların üzerinde kırmızı boya ile «Kuvayi Milliye» yazılı idi. Bu tabiri bizzat Hamdi Bey bulmuştu.
Pek gariptir ki, bir çok yazıcılar bu isim üzerinde bilhassa durmuşlar, bu ismin ilk önce memleketlerinde kullanıldığından, kimi, bir camide, kimi bir meydanda bu ismi hem de törenle kuvvetlerine verdiklerinden bahsediyorlar.
Halbuki, bu isim cephedeki Milis Kuvvetlerine Hamdi Be); tarafından verilmiştir.
Bunların üzerinde o zamanın rik’a ibaresinin klişesini şimşir ağacından oymuş olan Edremitin çok kıymetli sanatkârı Merhum Hocamız hattat Süleyman Efendi idi.
Bu bandlar da o zaman Darüleytam matbaasında basılıyordu. Bir gece, bu bandlardan beş yüz kadarını da ben bastım ki, o günlerde bu isimden kimsenin haberi yoktu.»
O günlerde, Ayvalıkta ilk cepheyi kuran 172. Alay kadrosunun ve onu takviye eden millî teşkilâtın durumu şu idi :
«Alay ve Mıntaka Kumandam Ali Bey (Çetinka- ya), Binbaşı Tevfik Bey, Binbaşı Cemal Bey, Dr. Yüzbaşı İbrahim Bey, Yüzbaşı Zeki Bey, Yüzbaşı Şakir Bey, Bahriye Yüzbaşılarından Hidayet Bey, Yaver Mülazım Ziya Bey, Mülaziııı Yaşar Sokullu, Mülazım Mustafa Bey, Mülazım Topçu Naim Bey, Mülazim Sabri Bey, Mülazım Saim Bey, İhtiyat Mülazımı Emin Bey..
Sivil Teşkilât, Pelitköylü Mehmet Beyin Bölüğü, Muavini Karaağaçlı İshak Çavuş, Burhaniyeden Hacı Talî Bey Bölüğü, Muavini İhtiyat Zabiti Acente Ahmet Bey, Mitralyöz Zabiti Çakırağanm İbrahim Bey, Dereköyden İhtiyat Zabiti Ayanoğlu Mehmet Efendi Bölüğü, Havrandan İhtiyat Zabiti Hakkı Ka- yalıbey Bölüğü, Muavini Muharrem Kayalıbey, İhtiyat Zabitleri Mehmet Afif, Kemal, Deveci Halil ve Mustafa Beyler.
Aynı Bölükten İhtiyat zabitlerinden Havranlı Hatipoğlu Fevzi Beyi Hamdi Bey yanma yaver olarak almıştı.
Edremit Bölüğünü Hidayet Efenin şehit edilişinden sonra İhtiyat Zabiti Niyazi Mahir ve Hüseyin Oğlu Sadık Beyler idare etmiştir. Bu Sadık Bey, meşhur «Tayyareci Sadık» tır.
Armutova’dan Gömeçlı Ferid Bey Bölüğü, Muavini Ayanoğlu İsmet Bey, Koyunelinden Yakup Çavuş Bölüğü..
İvrindi Bölüğünü Balıkesir’den ilk mektep müfettişi Varnalı zade İsmail Hakkı Bey toplayıp ge-
Hrmiş, Muallim Çerkeşli Şükrü Bey, ve Necmettin Beyler Takım Zabitliği yapmaktaydı.
Bunlardan başka Eşkiya İhsan Çavuş çetesi, Hamdi Beyin muhtelit Müfrezesi, Zeytinlik Müfrezesi, Boşnak Kasım Müfrezesi..
Cephenin ilk günlerinden beri Ayazmandlı Çoban- oğlu Ahmet Bey, Muradelili Dalkıran Mehmet Ağa, Kozaklı Kır Ağa, ve Büyük Osman Bey.... dahi Mın- taka Kumandanı Ali Beyle daima teması muhafaza etmişler ve müzaharetten geri durmamışlardır.»
ELBETTE KOLAY OLMAMIŞTIR BU...
Yurdun savunulması yolunda girişilen bu baş döndürücü hazırlık elbette kolay olmamıştır.
Bir yandan Yunanlılarla çarpışırken, bir yandan da kuvvetlerimizin başındakiler arasında meydana gelen çatışmalar ve guruplaşmalar zaman zaman hayli endişe verici olmuştur.
Bir takım kimselerin sureti haktan görünerek güven sömürücülüğüne kalkışması, Hamdi Beyi şiddete zorluyordu.
Milletin çaresizlik içinde bocalamakta olmasını fırsat bilerek şaşırtıcı roller oynayan bu kimselere göz açtıı manialıydı.
Bütün bunların yanında bir de samimi ve gerçekten inanmış kimselerin birbirleriyle didişdiği ve çekiştiği de olmuştur ki, bu sıkıntıların nasıl geçiştirildiğine ve «istiklali tammın istihsali» nin nasıl mümkün olabildiğine hayret etmemek elden gelmiyor..
Hamdi Bey gerçi öteden beri kanun kaçaklarının Millî harekete yararlı olacağına inanıyor ve her vesile ile onları çağırıyordu ama, bunların namusluları işe yarardı. Sözgelimi, devamlı koruduğu ve bunun için de zaman zaman tenkitlere uğradığı Boşnak Hamza sonuna kadar millî Mücadeleye yardımcı olmuştur.
Oysa, bir İhsan Çavuş öyle çıkmadı. O günlerde İhsan Çavuş sekiz adamı ile birlikte haber göndermiş cephede görev istemişti.
İhsan Çavuşla Boşnak Hamzanm arası açıktı, öyleyken , Hamdi Beyin rızası ile eline verilen bir tezkereyle İhsan Çavuş cepheye yollandı.
Aradan bir kaç gün geçti. İhsan Çavuş arkadaşları ile birlikte yerleştirildikleri noktada Yunanlılarla bir çatışmaya girdi. Bunun üzerine çekilerek Edremite kadar geldi. i
Üstelik, düşmana karşı bir başarı sağlamış gibi ortalığı velveleye vermesin mi? Zaten millet o günün şartları içinde çok kolay heyecanlanıyordu.
İhsan Çavuş ve adamları birden gözlerde birer kahraman kesilivermişlerdi..
Şimdiye kadar Hamdi Beyin davranışlarındaki sertlikten çekinerek Millî harekâta yanaşmayanlar derhal İhsan Çavuşun etrafını aldılar.
Mücadele ufkumuza yepyeni bir kahramanlık yıldızı doğdu, sapmışlardı. Cephedekiler Milli harekata herkesin şevk ve hevesle katılması için bunu da bir teşvik vesilesi saydılar. Ve sevindiler bile.
Bu arada, Ayvacıktan getirilecek bir parti silâh için İhsan Çavuş görevlendirilmişti.
İhsan Çavuş ve adamları bu cephaneyi getirdikten sonra asıl renklerini belli ettiler.