TRAJİKOMİK OLAYLARDAN BİRKAÇ ÖRNEK...
(BİRAZ BENDEN, BİRAZ SONER YALÇIN'DAN)
Kızılcıklar oldu mu?
Selelere doldu mu?
Gönderdiğim çoraplar
Ayağına oldu mu?
Mendili geline
Mendil verdim eline
Kara kına yollamış
Yar benim ellerime...
Edirne-Keşan yöresinin bu türküsü bir zamanlar TRT'de yasaklanmıştı. Sebep "Kızılcıklar oldu mu?" denmesiydi. "Kızılcık" ne demekti, "kızıl" demekti.
Peki "kızıl" ne demekti, "komünist!"
Yani türküyle komünizm propagandası yapılıyordu! Gülmeyin, gülmeyin. Daha neler var neler... Rahmetli Uğur Mumcu bir makalesinde Kars yöresinin pek bilinen türküsünü yazar:
Hoş gelişler ola
Mustafa Kemal Paşa
Askerin milletin
Bayrağınla çok yaşa
Sağdan sola soldan sağa
Salla bayrağı düşman üstüne...
Ve Rahmetli Mumcu bu türküyü yazdıktan sonra kendisini hakim karşısında bulur.
Sebep?
Hadi bayrağın sağdan sola sallanması anlaşılabilirdi, ama ne demekti "düşmanın üzerine sallanan bir bayrağın soldan sağa sallandırılması?"
Ee, açıkça komünizm propagandasıydı! 12 Mart 1971 askeri darbesi, Uğur Mumcu'yu yedi yıllık ceza istemiyle yargıladı!
Bir örnek daha yazmalıyım:
Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı olmadan önce Behice Boran, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde öğretim üyesidir. "Sınav kâğıtlarını kırmızı kalemle değerlendirip not veriyor" diye üniversiteden uzaklaştırılır.
Kırmızı ne demekti? Kızıl bayrak!
Haydi, bu trajikomik örneklere biraz daha devam edelim:
1970'li yıllarda Edirne'den Ankara'ya otobüsle mitinge gidiyoruz. Otobüsümüz alışılageldiği üzere Ankara girişine yakın bir yerde durdurulup gerekli sayılan arama işlevinden geçiriliyor.
Aa, o da ne?
Adamın birinin çantasında Fakir Baykurt'un bir kitabı.
Sonrası mı?
Tabii, polis kardeşlerimizden biri kitabı aldı ve: "Sen ki öğretmensin, böyle komünistlerin kitaplarını okuduğuna göre, senin yetiştireceğin talebenin vay haline!" deyip kitaba el koydu.
Arabamıza yol verildi ama birkaç dakika sonra yeniden durduruldu. Bu kez birinci polisin "yasak yayın" saydığı kitap, bu defa bir başka polisin elinde.
Neyse. İş sonunda tatlıya bağlandı. Meğer arabayla arama yapan ve kitabı alıp hakaretler yağdıran polis POLBİR üyesiymiş. İkinci polis ise solcu sayılan POLDER üyesiymiş. Uzatmayayım.
Yakın tarihimiz bu gibi trajikomik olaylarla dolu.
Yeri gelmişken DİN üzerine siyaset yapanlara Ömer Hayyam'ın bir rubaisi ile bir gönderme yaparak sözümüzü tamamlayalım:
"Sen Sofusun, hep dinden dem vurursun,
Bana da dinsiz der durursun.
Peki, ben ne görünüyorsam oyum,
Ya sen? Ne görünüyorsan o musun?"
Esen kalın.