Bazı dostlarımız soruyor, bazıları da “zamları niçin yazmıyorsun?” diye.
Yazacak hal mi kaldı?
Sabahları evden çıkar çıkmaz, önce ulaşım AŞ’nin halk otobüsleri cebine dalar. Evde kırmızı et yasağı uygulandığı için, kasabın bize pek zararı olmaz. Marketlere girer, zeytin, peynir, sizlere göz kırpar, sizler de zoraki selam verirsiniz. Manavlarla oldum olasıya aramız bozuk, bu nedenle pazar denilen yerlerde etiketleri ezberleme işini bitirdikten sonra, cebinize elinizi sokar, çıkışta cebinizdekilerin nereye gittiğinin hesabını yapmaya başlarsınız. Yahu kafam karıştı. Bizim gibi emekli adama, “zam” konusu yaz denir mi? Vallahi işin içinden çıkamayacağım.
Eğer biraz da uzatırsak, sofrasına beyaz peynir koyamayan, bu kez ülkenin zenginliğine buzdolabı örneklemesi yaparak, bizleri nankörlükle suçlayabilirler!
Onun için laflamayı kesip Melih Cevdet Anday’ın bir şiirini aktaralım.
“Şu haline bak da utan
Ne okuma bilirsin ne sayı
Ne üstünde var ne başında
Ne midende ne kursağında
Bari gel de görgünü arttır
Medeniyet öğren ayı.
Yemek masası nedir, peçete nedir.
Çatak çatal bıçak nedir gör.
Giymek şart değil ya
Ayakkabı gör, gömlek gör.
İngiliz kumaşı gör, naylon çorap gör.
Jartiyer bile görsen faydası var.
Tarak deyip geçme
Saçını tara da gör.
Kafan nasıl işlemeye başlar.
Kanalizasyon gördün mü sen hiç?
Gel de kanalizasyon gör.
Yemek şart değil ya
Döner kebap gör, su böreği gör,
Ekmek gör be ekmek
Ne görsen faydası var.”
Lafı keselim dedik ama kesemiyoruz ki!
Bütün kabahat “Ekmek gör be ekmek!” diyen şiirin mısralarıyla anlatılmak istenilen duygulu kelimelerde.
Ama kabahatin biraz da bizde!
Buzdolabımız var ya, pahalılık bize vız gelir tırıs gider!