İki Hint horozu saldırıyordu birbirinin üstüne. Seyirciler halka olmuşlardı horozların çevresinde. Hangisi hangisini öldürecek horozların. Horozların ölmekle kalmak arasındaki çatışması seyrediyordu onlar da…
Hiçbiri hayatında seyircilerin bölgesine bir ölüm kalım çatışmasını bu kadar sert ve bu kadar acımasız olarak yaşamamıştı.
Ama seyirciler seyrediyorlardı iki horozun dövüşünü. Seyircilerin bir kısmı bir horozu, bir kısmı ölüm kalım mücadelesi veren diğer horozu…
***
Projektörlerle aydınlatılmış bir idam sehpası…
Mahkum, elleri arkasında kelepçelenmiş olarak getirilir idam sehpasının yanına. Sıra sıra dizilmiş süngülü askerlerin arka tarafında, idam sahnesini seyretmeye gelen bir kalabalık…
Seyirciler gözlerini sehpaya çıkmakta olan beyaz gömlekli adama dikmişlerdi. Ve hepsi, mahkumun ölümle çatışmasındaki son anda yüzünde beliren izleri seyrediyordu.
Adam korkacak mı, korkmayacak mı?
***
Horoz dövüşünden dönenler konuşuyordu:
-Bizim Hasan’da bir horoz var. Bak onu getir de gör dövüşmeye.
-Öteki horoz ibiğine saldırmaya geç kaldı.
-Sen, Hasan’ın horozu boş ver, bizim Ramiz’in horozunda mahmuzlar parmağım gibi. Bir taktı mı gagayı bir daha bırakmazdı.
Ve asıyorlardı mahkumu, idamı seyretmekten dönüyordu seyirciler:
Adam:
-Son dakika korktu
Öteki:
-Görmedin mi yüzü kireç gibiydi.
Diğeri:
-sandalyesinin üstüne de sendeleyerek çıktı.
-Yok canım, sıkı durmaya çalıştı ama, son dakikada bozuldu.
***
Bilmiyorlardı ki insanın veya bir başka canlının ölümle çatışmasının zorluğunu ve kötülüğünü.
Ve aynı idam sehpasındaki adamın niye idam edildiğini, horozların niye canları pahasına dövüştüğünü…
Sorgulamıyorlardı ve sadece seyrediyorlar ve sonra yaşamla ölüm arasında geçenleri kendi aralarında konuşuyorlardı.
Tıpkı tüm dünya devletlerinin İsrail katliamı hakkında konuşmalarından ibaret davranışları gibi.
Ve birileri ölürken insanlar dediğimiz seyirciler, hep seyrediyor, hep konuşuyorlardı.
ÇÜNKÜ SEYİRCİLER İĞRENÇTİ…
(Kaynakça: Kopuk kopuk adlı kitap)