SAZAN!

Osmanlı Sadrazamı Koca Ragıp Paşa, bir toplantıda, toplantıya katılanlara, “Rüşvet almadığınıza yemin eder misiniz?” diye sorar.

Maşallah, hepsi de aynen bizimkilerin seçildiklerinde ettikleri yemin gibi, gürül gürül yemin ederek, dürüstlük ve namusluluk sınavını bir güzel verirler…

Sadrazam Ragıp Paşa, bir köşede sessiz sedasız oturan Şair Haşmet’e seslenir:

-Haşmet, sen de bir çok görevlerde bulundun, bakıyorum da, bu yemin işinde hiç sesin çıkmıyor, yemin de etmedin!

Şair Haşmet:

-Yalan yere yemin eden çarpılır derler, bekliyorum. Eğer buradakilerden biri çarpılmazsa, ben de yemin edeceğim!..

Bugünlerde TBMM’inde “yemin” ile ilgili hırlaşmaların, edilen yeminlerin ne kadar inandırıcı olduğu konusundaki olguya tarihin gülünç sayfalarına gömerek, sizlere rahmetli Hasan Pulur Hocamın 22 Ağustos 2004  tarihli köşe yazısından bir bölümü aktarıyorum:

“SAZAN, bir tatlı su balığıdır, nedense her lafa kanan adi aptal demelim  de “safderun” mizaçlı insanlara “Hoş geldin sazan!” derler.

Her lafa kanarlar, her lafa aldanırlar, biri dese ki parmağım hıyar, hemen bir avuç tuz alıp koşarlar.

Peki, SAZAN BALIĞI ile ilgileri nedir?

Sorduk, soruşturduk, ansiklopedilere baktık, meğer SAZAN kadar kolay avlanan balık yokmuş, oltaya da gelirmiş, paraketeye de, uzatma ağına da, ırgıp ağına da…

Itani, neredeyse elini daldırsan, SAZAN yakalamışsın…

İki ayaklı SAZAN’LAR da öyle değil mi? Oltayı at, bekle, varsın, ucunda yem bile olmadan, öyle bir dalarlar ki!

Sonra da keyifli keyifli anlatırlar…

Neyi mi?”

SORUNUN CEVABINI BULMAK SİZE KALMIŞ. Hiç mi meclis oturumlarını izlemiyorsunuz?

Kıssadan hisse dedik ya birader, bu kadar SAZAN bolluğunda halen sorunun cevabını benden beklerseniz, hava alırsınız!

Haydi bana eyvallah.