Adamın biri her zaman yaptığı gibi saç ve sakal tıraşı olmak için berbere gider. Onunla ilgilenen berberle güzel bir sohbet başlar. Konuşma konuları içinde söz dönüp dolaşır, Allah konusuna gelir.
Berber:
-Bak adamım, ben senin söylediğin gibi Allah'ın varlığına inanmıyorum.
Adam:
-Peki, neden inanmıyorsun?
-Bunu açıklamak çok kolay. Bunu görmek için dışarıya çıkmalısın. Lütfen bana söyler misin, eğer Allah var olsaydı, bu kadar çok sorunlu, sıkıntılı, hasta insanlar olur muydu? Terk edilmiş çocuklar olur muydu? Allah olsaydı, kimseye acı çektirmez, insanlar birbirlerini üzmezdi. Allah olsaydı, bu savaşların olmasına izin vereceğini sanmıyorum.
Adam bir anda durdu ve düşündü, ama gereksiz bir tartışmaya girmek istemediği için cevap vermedi. Berber işini bitirdikten sonra adam dışarıya çıktı. Tam o anda caddede uzun saçlı ve sakallı bir adam gördü. Adam bu kadar dağınık göründüğüne göre belli ki tıraş olmayalı uzun zaman olmuştu. Adam berberin dükkânına geri döndü:
-Biliyor musun ne var? Bence berber diye bir şey yok, dedi.
Berber:
-Bu ne demek? Ben buradayım ve bir berberim.
-Hayır yok. Çünkü olsaydı, cadde de yürüyen uzun saçlı ve sakallı adamlar olmazdı.
-Hmm... Berber diye bir şey var ama o adamlar bana gelmiyorsa ne yapabilirim ki?
Adam:
Kesinlikle doğru! Püf noktası da bu! Allah var insanlar ona gitmiyorsa bu gitmeyenlerin tercihi. İşte dünyada bu kadar acı ve keder olmasının nedeni!
***
Ders verici öykümüz olur da, Ramazan'a ait fıkralarımız olmaz mı?
Olur tabi... Zaten ramazan sohbetlerimizin ilkinde, yazım menümüzde neler var neler deyip, böyle bir sözümüz de vardı. Neyse uzatmayalım ve fıkramızı aktarmaya geçelim:
Bir mahalle kahvehanesinde herkes ramazan bitiyor diye ne denli üzüldüklerini bir bine anlatıyormuş. Bu duruma kulak misafiri olan Bektaşi, sonunda dayanamayarak şöyle der:
-Siz palavrayı başkasına anlatın. Madem bu kadar üzülüyorsunuz, bitiyor diye, o zaman Ramazan Bayramı’nı neden yapıyorsunuz?
***
Bektaşi'nin abdestsiz namaz kılmaya hazırlandığını gören biri onu uyarmış:
-Erenler abdest almadınız!
Bektaşi bu lafın altında kalır mı?
-İmanım, bizim hamurumuz toprakla yoğrulmuştur. Pek su ile oynamaya gelmez.
***
Biliyorum, fıkralarımız hoşunuza gitti ama bizlerde sohbetimizin sonuna geldik. Sizlere fıkraların dilini anlatmaya gerek görmüyorum. Zira sizler fıkraların sadece gülmek için değil, düşündürmek için de kullanıldığını bilenlerdensiniz. Bu nedenle sözümüzü bir fıkranın sonundaki Bektaşi sözü ile bitirelim:
"İnsanın başkasına nasihat vermesi kolay, kişinin kendisini bilmesi zordur!"
Esen kalın.