Politikacı heveslisidir, o kadar. Belli bir fikri, belli bir ideolojisi yoktur. İlle de bir partiye yazılmak, partinin organlarından birinde görev almak ister.
Önce havayı koklar. Etrafına bakar, İbre ne tarafı gösteriyorsa, gider, kapısını çalar. Olmadı mı? Haydi öbür partiye. Adam politikayı seviyor. Onun için ayıp denilen şey yoktur. Ahdetmiş politika yapmaya. Yolu açık olsun.
Kim önleyebilir?
İşte… Politikacı tiplerimizden birincisi bu…
Şimdi İkinci tip’e bakalım. Bu ikinci tip’i merak ettiniz değil mi?
İkinci tip, etrafı kolluyor. Ama birincisi gibi değildir. Daha kurnaz, yol biliyor, iz biliyor. Ortalara düşüp afişe olmaktansa, son dakikaya kadar kenarda bekliyor.
Aslında politikaya soyunacağını ima etmek nedeniyle parti büyüklerine yakın olmak için her türlü çabayı kendine has nezaketiyle ifa ediyor.
Eylem mi?
En öndedir!
Cenaze namazı mı?
Ön saftadır!
Kendisini gündemde ve vitrinde tutar, acele etmez, kapı kapı dolaşmaz, velhasıl alt yapı dahil, her türlü hazırlığını bitirir ve politika arabasına son anda atlamak üzere beklemektedir!
Üçüncü tip politikacımız ise, siyasi yelpazenin neresinde olursa olsun, yiğitçe ortaya çıkar ve “VARIM” der.
Niçini yoktur.
Çünkü cebinde programı, yüreğinde inancı, siyaset değil, hizmet derdinde. O, kapı kapı dolaşmaz. Neler yapacağını bilir. O, gider, kapıyı kendi açar. Kararlıdır. Hedefi hizmettir.
Evet.
Kısaltarak ve biraz da değişiklik yaparak ülkemizdeki politikacı tiplerini sizlere “pazar kahvesi” adlı kitaptan aktardım.
Evet.
Bana göre böyle tipleri sadece siyasette görmüyoruz. Her alanda böyle tipler var. Konumuz politika olduğu için, politikaya girmek savaşı verenlerle, politikada belirli yerlere gelmiş siyasetçileredir sözümüz. Hele hele bukalemun gibi renk değiştirenleri az mı gördük?
Sadece biz mi gördük, sizlerde gördünüz ama, anlatmaya çalıştığım böyle tiplere yine de hoşgörü ile oy veriyorsunuz…