Adamın biri, ıssız bir yolda dalgın dalgın giderken, çukura yuvarlanmış. Uğraşmış, uğraşmış çıkamayınca “imdat” diye yardım istemiş.
Doktorun biri bu yardım sesini duymuş. Cebinden kalem kağıdı çıkarıp bir reçete yazıp aşağıya atmış ve yürümüş gitmiş.
Adam çığlık atarken, bir hoca çukurun başına gelmiş. Aşağıdaki adamı görmüş. O da bir kağıda dua yazıp aşağıya atmış ve yürüyüp gitmiş.
Derken bir arkadaş görünmüş çukurun başında:
Arkadaşı hemen çukura atlamış.
Bu öyküyü neden anlattım? Belki de bazı dostlukların, arkadaşlıkların giderek
azaldığını gördüğümüzden…Belki de sevginin kaybolmaya yüz tuttuğunu, toplumsal bağların ne kadar zayıfladığını gördüğümüzden…
Sevgi sadece hoş bir duygu değil. Sevgi birliktelik ve güven getiren, moral veren, güç
getiren, sonuçta BAŞARI getiren bir şey değil midir yoksa?
Her şeyin odağında “SEVGİ” olduğunu unutmamak gerekir. Bugün geldiğimiz noktada acaba yanlış mı anlaşılırım sorusunu bir tarafa bırakarak soruyorum : “Sedat Pekel” zamanındaki gibi aynı güzelliği yaşayamaz mıyız? 2009 seçimlerinde yine böyle çekişmeli bir ortamda Sayın Pekel, “Seçimi kazanmak için gelin beraber çalışalım” diyerek bir sevgi köprüsü kurdu ve sonuçta başarıya ulaşılmadı mı? Yine bu başarı köprüsü ikinci dönem de devam etmedi mi?
Sonuçta bir araya gelip sevgi köprüsü kurup 31 Mart’ta zafer türkülerini hep beraber söylesek fena mı olur? Gün birlik zamanıdır. İşte gün bugündür.
Sevgiyle kalın.