İnsanların bunaldığı anlar vardır. Zira havalar bulanıktır, siyasetteki durumlar bu bulanık havaları hiç aratmayacak durumda, piyasalardaki durum ona keza bunu hiç sormayın gitsin…
Peki bu durumda ne yaparsınız?
Müzik dinler, film seyreder, internette oyun oynar, kitap okursunuz veya lokale gidip okey oynayanları seyretmeye çalışırsınız.
Ne yaparsanız yapın, yine içinizdeki sıkıntı belasını, kafanızdaki bulanıklığa bir türlü son veremeyince, Ömer Hayyam’ın rubailerine sığınır ve onlardan bazılarını çalakalem eder, okuyucularınızla paylaşma yolunu seçersiniz.
“Geçmiş günü kendine dert etme
Ah! N’olacak diye feryat etme
Geçmiş gelecek hepsi masal
Bugüne bak ömrünü beter etme!”
Kafası karışık olanların reçetesidir bu sözler. Gerçekten “Ne olacak halimiz?” diye dertlenenlere de Hayyam’ın diyeceği vardır:
“Feleğin çarkı dönmüyorsa muradınca
Gökler yedi kat mı olmuş, yoksa sekiz mi dert mi sana?
Ölümle emellerden ayrılacak gövdeni
Ya dağda bir kurt yemiş, ya mezarda karınca…”
Peki, bu dünyadan mutlu olanlar yok mu?
Hayyam buna da cevap verir:
“Bu sonu gelmez dönüşün sürüp gitmesinden
İki kişi mutlu, iki kişi sevinen
Biri iyiyi kötüyü gerçek bilendir
Öteki ne dünyayı ne kendini bilendir.”
Böyle kimler olabilir?
Hele ikinciler…
Vallahi rubaileri yazsam da yine kafam bulanık!
Başka bir deyişle zaman öyle bir zaman ki, devir öyle bir devir ki, kimsenin tavuğuna kışt demeden, gazetedeki köşemiz boş kalmasın, siz dostlarından ayrı kalmamak için, yazıyoruz işte…
Evet, bu kafa bulanıklığımızla sizleri Ömer Hayyam’la buluşturdum. Bakın, bu kısa sohbet bile kafamdaki bulanıklığı dağıtır gibi oldu!
Ya sizlerin?