“Pazar sabahı bir genci vurdular,
Yirmi ikinci baharında.
Takır takır kurşunladılar,
Kapkara namlularda.”
Antonie DE Exupery İspanya’da kardeş savaşını anlatıyordu:
“İnsanlara karşı hiçbir saygı duyulmuyor. Bütün partilerde, bir hastalık gibi, vicdan duyguları araştırılıyor insanların.
Acımak bilmez cellatlar gibi, neleri varsa dört bir yana saçıyorlar… Koca bir ülkeyi batırabileceklerini hiç düşünmeden.
İşte bir sürü komite?. İnsanlar arasında temizlik yapma kararları veriyorlar. Ölçülerini ikide bir değiştirerek, arkalarında yığınla ölü bırakıyorlar; sadece.”
Sonra Oktay Rıfat “Aşağı yukarı” da son sözü söylüyordu:
“Boğazından lıkır lıkır geçen
Şu suyun kıymetini bil
Nedir ki bu mavilik deme
Pencereden görebildiğin kadar
Göğün kıymetini bil
Kıymetini bil çiçek açmış bademin
Güneşli odanın çamurlu sokağın
Beyazın siyahın yeşilin
Pembenin kıymetini bil
Dirilik öyle bir şey yürekte
Sevinçle çırpınır
Kavak yelleri eser insanın başında
İnsanoğlu kızar öfkelenir savaşır
Halk için girişilen savaşta
O korkulu sevincin
Öfkenin kıymetini bil
Bil ki bu
Budur işte
Güneş yalnız dirileri ısıtır
Güneşin kıymetini bil.”
Ama her ne olursa olsun, ister savaş, ister bir başka ölümcül bela.
Ve insanoğlu her zaman olduğu gibi güçsüzlüğünü bahaneler arayarak okuyordu:
Ve Kur’an
Ve İncil
Ve Tevrat
Ve Zebur
Ve hepsi de “Öldürmeyin, yaşamın kıymetini bilin” diyordu.
Kaynakça: Hasan Palur