Muhtarın biri yanında on –on bir yaşlarında oğlu ile Belediye Başkanının odasına girer.
-Başkan senden şikayetçiyim…
-Hayrola Muhtar nedir şikayetin?
-Mahallemizin yolu…
-Yahu daha bu yıl yaptık ya !
-Yaptınız ama kazdılar ve yollarımız köstebek yuvası gibi oldu.
-Başka ne istersin?
-Otobüs seferleri , yolcu durakları…
-Başka , başka?
-Pazaryeri…
Velhasır Başkan sormuş Muhtar söylemiş. Sonun da istek listesi uzamışta uzamış. Muhtarın istemeyeceği başka bir şey kalmayınca, başkan Muhtarın oğluna dönmüş:
-Oğlum okula gidiyor musun?
-Bu yıl bitirdim.
-Karnen nasıl?
-Hepsi pekiyi
-Aferin sana Baban sana hediye aldı mı?
-Yooo!
-Bir bisiklet de mi almadı?
-Yooo!
-Para falan?
-Yooo!
Başkan Muhtara dönmüş;
-Yahu ne biçim babasın! Oğlun ilkokulu pekiyi ile bitiriyor, ortaokula geçiyor , sen aferin oğlum deyip bir armağan almıyorsun.
Muhtarın tepesi atmış:
-Benimle alay mı ediyorsun Başkan? Fukara işçinin biriyim ben. Param mı var, çocuğuma armağan alacak?
Bu kez Belediye Başkanı gürlemiş:
-Yolunuzu hangi koşullar altında yaptığımızı bilmez gibi, benden bir sürü şeyi bir anda yapmamı istiyorsun. Benim param mı var? Benim durumum da senin gibi .
Muhtar çıkar , Başkan muhtarı biraz ikna ettiğini düşünerek, önümüzdeki aylarda kalabalık olan personelin maaşlarını, vaat ettiği bazı işleri nasıl yapacağını düşünmeye başlar…
Kısacası isteyen de haklı, Başkan da haklı . Bu biraz Nasrettin Hoca’nın tekerlemesine benzedi ama, durumu ahvalı böyle yazdı kalem .
Bir gazete yazarının bugün söyleyeceği başka ne var ki!
“doğru söylerim halk razı değil, yanlış söylerim Hak razı değil “ demek ten başka