Laiklik Latincede ki “LAİCUS” sözünden gelmiş olup, “LAİK” deyimi Türkçeye Fransızcadaki “LAİC” ya da “LAİQUE” sıfatından geçmiştir.
Laikliğin ana temasında;
1- Devlet gücünü kullananların bir din veya mezhep taraftarlarını tutmaktan vazgeçerek, dinsel inançlara eşit davranmaları
2- Devlet kuruluşlarıyla din kuruluşlarının birbirinden ayrılması ve “resmi devlet dini” diye bir şeyin kalmaması .
3- Devlet hukukunun ve kamu hizmetlerini düzenleyen kuralların DİNSEL YA DA DİNLE ilgili kurallar olmaktan çıkmasıdır.
Kısacası Atatürk laikliğini benimseyenler, kişilerin ibadet konusunda tam anlamıyla serbest olduğunu kabul ederler. Kişi ile Allah arasında ki ilişkiye devletin karışması söz konusu değildir.
Günümüzde irticanın ve dinsel söylemlerin ön plana çıkması, daha doğrusu Laiklik ilkesinin yok edilme çabaları, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu kadar yaygın ve somut bir tehlike oluşturmamıştır.
Atatürk laikliğinin din düşmanı olduğunu iddia edenler “ya laik olacaksın, ya Müslüman…” diye tehlikeli söylemler de bulunanlar, aslında dini koruma maskesi altında , uygarlığı ve çağdaşlığı düşman olan kişilerdir.
Atatürk, laikliği, yalnız uygarlığın değil, demokrasinin ve özgürlüğün, aynı zamanda iç barışın güvencesidir.
Atatürk’ün Laiklik ilkesinin ne kadar gerekli olduğunu, bu din sahtecileri ortaya çıkınca daha iyi anlıyoruz.
Uğur Mumcu bir kitabında şöyle der: “Laiklik ilkesi” sahte Atatürkçüler” ile “ sahte Müslümanlar’ın aralarında paylaşacakları bir kez değildir… bir yanda sahte Müslümanlar, din tacirleri, inanç sömürücüleri… bir elleri siyasette, öbür elleri ticarette, ayakları da tarikatlarda dolaşanlar…
Kısacası, Laikliği savunmak için, Atatürkçülüğün ilk koşulu olan “DEVRİMCİ” olmak, demokrat olmaktır. Eğer bu meziyetleri taşmasan, senin laikliğinin hepsi hikayedir…
Esen Kalın
Kaynak :LAİKLİĞE ÇAĞRI kitabı