Nedendir bilinmez ama, ne zaman bir şeyler karalamaya kalksam, bir nasreddin hoca fıkrası aklıma takılı verir. İşte onlardan biri:
Nasreddin Hoca gece uykusunda birden bağırmaya başlamış:
-Kıvır kıvııır, diye…
Karısı uyanıp dürtmeye başlamış Hoca’yı:
-Hişt Hoca aç gözlerini…
-Kıvııır, kıvır…
Nihayet Hoca’nın karısı ite sarsa uyandırmış Hoca’yı.
Nasreddin Hoca, gözlerini ovuştura ovuştura doğrulmuş yatağından. Karısı:
-Niye öyle bağırıp duruyorsun, demiş; kıvııır, kıvır diye ?
Hoca anlatmaya başlamış:
-Fena bir kabus gördüm. Delinin biri, minarenin şerefesine beni çıkarıp, parmağını arkama sokarak aşağı doğru sarkıtı verdi. şayet deli, arkama soktuğu parmağını kıvırmazsa, yere düşecektim; Onun için bağırıyordum :
-Kıvıır,kıvır diye…
Ne politikayla, ne de politikacılarla, ne de Vatan ve Bayrak aşkına ilişkisi olmayan bir fıkra demeyelim de, Vatan,Millet,Irk ve Din sevgisi üzerine kıvırmaları sıralamaya kalksak, acaba neler düşünülür ?
İşte, ‘’Kürt sorunu ‘’ ile geldiğimiz nokta. Birileri habire istiyor, birileri habire kıvırıyor…
İşte komşularımızla ilişkilerimizin çıkmaz sokağında olup bitenler ve yaklaşan CumhurBaşkanlığı seçimleri için aday belirlemelerindeki ‘’kıvırma’’ hareketler zinciri…
Neyse, biz azıcık da olsa, kişisel özgürlüklerimizi kullanalım ve görmezlikten gelinmesi gereken konuların listesini bir başka sohbetimize bırakalım ve sözümüzü şöyle bağlayalım.
Politika sahnesinde bayatlamış plaklar dönerken, bayat plakların ritmi eşliğinde, ‘’kıvırma’’ hareketleri seyretmeye devam edeceğiz.
Ne zaman mı ?
Her zaman…