''Kara kara kayacık
Pazardan getirdim
Kor ateşte pişirdim
Kebap oldu kestane
At ağzına bir tane
Kestane kebap
Yemesi sevap...'' diye tekerlemeler söylediğimiz, eski yılların özlem kokan mektuplarımızın sonunu,
''Kestane kabap, acele cevap!'' diye bitirişimizdeki düşünselliğin nedeni....Bazen, sevgilimizin saçlarının rengidir ve kokusudur. Bazen de sevgilimizin gözlerinin rengidir...
Ormanlarımızın süsü, kış aylarımızın simgesi dediğimiz kestanemizin, başı derde girmiş pahalılık yüzünden.
Kentimizin meydanında her gün görürsünüz, bu güzelim kestaneleri satanları...Kent meydanından geçerken önce kokusunu duyar, sonra sevgili özlemi derecesinde canınız istemde bulunmaya başlar. İşte böyle bir zaman diliminde, sevgi yolu üzerindeki kestanecinin yanına gidersiniz.
''Bana 5 liralık kestane verir misiniz?'' dersiniz. Kestanecinin size verdiği yanıt:
''5 liralık olmaz, en az 10 liralık!''
Önce şaşırır, sonra merak edersiniz nedenini.
''Neden?''
''5 liraya gramaj olarak 3-4 tane geldiği için, sizin gibiler kızıyor ve bana tepki gösteriyor.''
''Kardeşim, bunun kilosu 20-25 lira. Pişirme ve emeğini de yüzde yüz üzerine koysan, fiyatı 50 tl.olsun. Sen, kaça satıyorsun ki?
''80 liraya''
Adamın bu sözüne sinirlendim. Adam vergi vermiyor, işgaliye ödemiyor, kira falan derdi de yok, yediği naneye bak...Bendeniz biraz inatçı olduğum için, direndim ve 5 liralık kestaneyi aldım. Kese kağıdını açtım ve bir,iki yedim üçüncükurtlu çıkmasın mı? Zaten adet olarak 4 tane, kestaneciye çürüğüolan kestaneyi iade ettim.
Bu kez, kestanecinin insaflı tarafı tuttu ki, sesini çıkarmadan, tezgahından başka bir kestaneyi bana uzatıverdi.
Zamanında dağlarımızdan bedava topladığımız kestanenin pişmiş hali ateş pahası olmuş. Zamanında mektuplarımızın sonuna'' Kestane kebap, acele cevap'' neden yazdığımızın sırrı, şimdi daha iyi anlaşılıyor gibi...