güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

İSTER KAFA TOKUŞTURUN İSTER KADEH…

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:50
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:50

Kadeh tokuşturmak 16. Yüzyılda yaşanmış olup, Gargantua’nın ünlü yazarı Rabelais’min icadı olduğu söylenir bazı meyhane dostlarınca.

Saydamlıktan yoksunluğun, yoksunlukların, vurgunların, gruplaşmanın, hamasi, demagojilerin, yalancı siyasetçilerin birbirlerini suçlaması devam ede dursun öbür yandan hiçbir şey olmamış gibi kafa tokuşturmalar…

İnsana “ Aman Allah” dedirtecek şeklinde suçlamalar, iddialar, polemikler, posta koymalar, aba altından sopa göstermeler, gerilim filmi gibi yaşanan kötü olayların seyrinde bu kafa tokuşturma sahteciliğinin, kadeh tokuşturma gibi bir mucidi var mı, bilinmez ama eskiden olduğu gibi kucaklaşmalar olsaydı…

Bilmem bilir misiniz? Latince de bir atasözü vardır “ in vino veritas” diye. Anlamı ise, “ hakikat şaraptadır” imiş. Acaba diyorum birbirini boğazlamaya çalışan, yalan ve iftira üzerine bağdaş kurmuş olanlara daha doğrusu bu yolda olan siyasi egemenlere şarap ikram etsek ne hakikatler çıkar ortaya?!...

Belki de bunun tersi olur. Şarap içen insana daha yürekten konuşur, ayıkken söyleyemeyeceği şeyleri kaçırır ve sonuçta bazı hakikatler ortaya çıkmaz mı?

Hayatımız güncelin içinde, güncel ise koşullandığımız; çarpık aynalar ise, çarpık insanları büyük mü büyük, düzgün mü düzgün gösterme de. “ elbet bir gün biter” denilmesine rağmen, çarpık aynalar yüzünden bir türlü bitmez bu kötü gidişat…

Jules Laforgue’dan Orhan Veli çevirisinde “ Evet, bu dünya tatsız; ya öteki, palavra. Boyun eğmişim kadere, yaşayarak bedbin. Ölüm gelinceye denk, vakit öldürmek için içerim tanrıların huzurunda, cıgara.” Dediği gibi, keşke bir şeyler içilse de, dumanlaşmış kafaların saflığıyla bazı şeyler doğrulanabilse…

“ Sen ne güzel bulursun,

Gezersin Anadolu’yu

Dertlerden Kurtulursun

Gezersin Anadolu’yu” demiş bir zamanlar M. Faruk Gürtunca Anadolu yine güzel ama gel de gez şimdi.

Anadolu artık dert küpü, Anadolu artık savaş alanı, gözyaşı denizi…

Tütsülenmiş kafalarla şöyle bir Paris gezisi yapsak ve oradaki zafer anıtının altında yanan meşalemsi alevleri seyretsek.

Tam bu sırada bir baba oğlun şu konuşmasına şahit olsak;

-       Baba neden yanıyor bu ateş?

-       Meçhul bir asker yatıyor onun altında da, ondan.

-       Kimsenin tanımadığı bir asker mi?

-       Evet, kimsenin tanımadığı…

-       Peki, öyleyse neden öldürmüşler onu?

Sahi niye öldürmüşler ki ve hala öldürmeye kalkıyorlar ki, tanımadıkları onca insanı?

İşte soru bu…

Havandan su dövercesine çıkarılan garip seslerin, onca zahmete karşı varılan sonuçların seslerin daha da kötüleştiği bir ortam içinde, yani efendim 21. Yüzyılın olanaklarıyla buluşup bütünleşme ve “ Onlar biz” ayrımının ortak bir sentezinde eş değer bir yaşam kalitesini paylaşmamanın kavgası, bir taraftan, öbür taraftan söylemeye cesaret edemediğimiz ülke bölünmüşlüğüne doğru atılan tehlikeli adımların sesleri, öteki tarafta savaş tamtamlarının sesleri…

İşte bu sorusuna yanıt verememenin, verebilecek durumda olanlarında beyinsel yetersizliğin yiyişinden kurtulmak için istercesine, gelin kafa tokuşturup, eskice bir beyitle bitirelim şu tatsız sohbetimizi.

“ … Şayet yok ise nağmeni takdir edecek guş( kulak) israfı nefes eyleme,tebdili mekan et…”

Esen kalın.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.