HİÇ BOŞUNA HEYECANLAMAYIN!

Atatürk devrimlerinin kenarından köşesinden kemirenler çoğalınca, “ işin gösterimine değil, özüne bakmak lazım” diyen Bakanlarımız var oldukça, sudan bahaneler üretip halkı enayi yerine koyan zihniyettekiler arttıkça, Cumhuriyet Bayramları da kutlanmaz, hele hele ismi; “ Atatürk’ü anma, Gençlik ve Spor Bayramının’ kutlanması hiç olmaz.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının sadece spor sahalarında kutlanmasına şimdilik konulan yasak. Hiç meraklanmayın, her şeyde olduğu gibi bu konuda da “ Alıştıra, Alıştıra” hedefe varılacak.

İnsan, inanmak istediklerin inanır derler. Sizleri ister inandığınıza inanın, ister inanmak zorunda bırakılmak istendiğiniz inanç hareketlerine. Yalnız benim gördüğüm, ülkemin gösterimdeki ekranında bir karşı devrim yaşadığımızdır. Bu karşı devrim; Atatürk ilke ve inkılâplarına karşı yapılmaya çalışılan devrimdir.

Bakın, 2006–2007 yıllarında Cumhuriyet mitingleri düzenleniyordu. Bu mitinglere katılan bir öğretmenin başına gelenleri Hasan Pulur Hocamın köşesinden aynen aktarıyorum:

“ Adı: Halil İbrahim Özçimen

Görev yeri: Isparta: İlköğretim Okulu

SUÇU: 13 Mayıs 1907’de İzmir’de yapılan Cumhuriyet mitingine katılmak, 19 MAYIS TÖRENLERİNDE ÖĞRENCİLERİNE ÖN YÜZÜNDE ATATÜRK PORTRESİ VE TÜRK BAYRAĞI, ARKA YÜZÜNDE DE, “ CUMHURİYETE SAHİP ÇIK” yazısı bulunan fanilalar giydirmek…

Cezası: Maaşının otuzda biri oranında, 40 YTL ( O zaman para birimi böyleydi) para cezası…”

Sevgili öğretmenimiz her ne kadar,

“ İzmir’deki mitinge Devlet Memuru olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak katıldım.” Dediyse de, siciline “ Maaş kesintisi” cezası işlendiğinden, bundan sonraki meslek kariyerinin nasıl olduğunu doğrusu merak ediyorum…”

Velhasıl, karşı devrim diye nitelendiğim uygulamaların ALIŞTIRA ALIŞTIRA hayata geçirildiğini kabullenemeyenlere, TÜRBAN meselesinin nasıl ortadan kalktığını sorsak, ne yanıt alırız acaba?

Bakın, “ siz işin özüne bakın” diye her şeye bir kulp bulup, istemlerini yavaş yavaş, sinsice uygulamaya koyanlarla ilgili, tarihsel süreçte biraz gerilere gidelim.

Sayın Ömer Dinçer Başbakanlık müsteşarı olmuştur. Gazeteler ve bazı çevreler aynen bugünkü gibi feveran etmişlerdir.

Mesela Sayın Hasan Pulur Hocam şöyle yazmıştı o günkü yazısını:

“ … Yıllar önce “ Laik Cumhuriyetin artık miadını doldurduğunu, yerini SİYASİ İSLAM’IN alması gerektiğini” çağrıştıran laflar ediyor, haydaaa, biz dâhil bazılarında bir heyecan…

Vay efendim, bu zat nasıl Başbakanlık müsteşarı olur?

Olur, olur bal gibi olur, asıl olmamasına şaşırmak gerekir.

Elbette, bu iktidarın başının müsteşarı böyle olacak.

Zaten adamın da sözlerini geri aldığı, Sayın Demirel gibi “ Dün dündür, bugün bugündür” dediği filan yok!

“ Sözlerimin arkasındayım!” diyor…

Başbakanı da kestirip atıyor:

“ Müsteşarıma kefilim!”

Yaa, o günler böyle yazılar çıkmıştı gazetelerimizde.

Peki, şimdi ne oldu?

Sayın Dinçer’in belli bir zaman sonra müsteşarlığı ve şöyle dedi, böyle konuştu gibi sözleri gündemden düştü.

Ve bu başarılı müsteşar, Türkiye Cumhuriyetinin Milli Eğitim Bakanı oluverdi.

Yine bazı çevreler şaşırıverdi!

Artık, kimse şaşırmasın ve heyecanlanmasın. Cumhuriyetin öz değerleri sudan bahanelerle, yavaş yavaş, alıştıra alıştıra, ortadan kaldırılacaktır. Zira bu karşı bir devrimdir. “Merak etmeyin, meydanlar boş değildir” gibi laf üretenlere de bir sorumuz var. Halil İbrahim Özçimen gibi kaç öğretmenimiz kaldı?

Sonra ne çabuk unuttuk Milletvekili Hüsrev Kutlu’yu?

Hatırlatalım isterseniz.

Bu vekilimiz AKP’LİDİR ve bir zamanlar öyle laflar etmiştir ki, mesela o günkü gazetelerin yazdığına göre, Atatürk’ün “ Mareşal” üniformalı halı resminden, Meclis Muhafız Taburunun “ Yemek Duasından”, askerin “ Sağ Ol”larından şikâyetçidir.

Şimdi yine soralım

Meclis Muhafız Taburu nerede?

Sohbetimizi NAZIM Hikmet’in onları anlatan dizeleri ile noktalayalım:

“ Onlar ki toprakta karınca

   Suda balık

   Havada kuş kadar çokturlar.”