“Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir.Bildiğin o hırs,haris,ihtiras,muhteris sözleri buradan türemiştir.Harese şudur evladım; “Develere çöl gemileri derler bilirsin,bu mübarek hayvan 3 hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır.Gördükleri yerde o dikeni koparır ve çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar,o yaralardan kan akmaya başlar.
Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha da hoşuna gider.Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, BİR TÜRLÜ KENDİ KANINA DOYAMAZ VE ENGEL OLUNMAZSA KAN KAYBINDAN ÖLÜR DEVE.
Bunun adı HARESEDİR.
Demin de söyledim,hırs,ihtiras,haris gibi kelimeler buradan gelir.
Bütün Ortadoğu’nun adeti budur oğlum, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz.Zira,kendi kanının tadından sarhoş olmuştur.”
Yukarıdaki alıntı Zülfü Livaneli’nin “Huzursuzluk” adlı kitabından alınmıştır.Yazar, kitabında Mardin’li Hüseyin ile işin zulmünü misliyle yaşamış Yezidi (EZİDi) kızı Meleknaz’ın ve Mardinli Hüseyin’in hikayesi…Sevda ile acının iç içe geçtiği, dinsel boyutlu bazı inançların ölüm ile sonuçlandığı bir ortadoğu gerçeğiyle okuyanı buluşturan bir yapıttır,HUZURSUZLUK adlı eser…
Kolay değil haftanın 4 günü yazı yazmak.Kelam ve kalem yetmez yazar olmaya.Akıl yetmez,yürek yetmez , ve hepsi kazara yetse bile, içinde yaşamak zorunda bırakıldığımız dünyadaki pislikleri anlatmaya gücümüz yetmez.
Bu nedenle yazı limanımıza,yazarlarımızın kitaplarını tanıtmak amacıyla uğramak zorundayız.İşte bugün de Sevgili Livaneli’nin “Huzursuzluk” eserine konuk olduk.Umarım, merak eder bu harika anlatımlı kitabı okursunuz.
İleri bir tarihte başka bir yazarımızın satırları arasında buluşma dileğiyle…