Samuel Beckett’in “Gadot’yu beklerken” adlı ünlü eserinde, yaşlı ve perişan iki adam, bir ağacın altında bekleşirler.
Bu iki adamın bekledikleri “GADOT” denilen birileridir. GADOT gelecek ve onları bu sefil hayattan kurtaracaktır.
Fakat GADOT’un kim olduğunu, gerçekten gelip gelmeyeceğini bilmezler…
İki adam, GADOT’yu beklerken sürekli konuşurlar tartışırlar.
Bazen darılıp barışırlar. Birbirlerine amaçsız, anlamsız duygular, düşünceler aktarılır.
Akşam olur ortalık kararır. Adamlardan biri, GADOT’un geleceğinden ümidini keser ve yatıp uyur. Öteki hala umutludur.
Bir süre sonra arkadaşı uyanır. Uykusunda gördüğü evrensel uykusuzluğu ifade eden bir kabusu anlatır.
Gerçeğin ve düşün umutsuzluğu ve uyumsuzluğu iki yoksulu korkutur.
Gece ilerler, ay çıkar ve iyice yükselir. Kurtarıcı olarak umutla beklenen GADOT gelmez! Ve asla gelmeyecektir!
***
GADOT, amaçsız hayata amaç getiren, beklenen, istenen, ancak bilinmeyen, tanınmayan bir varlıktır.
GADOT gelecek, insanların düzenini, uyumunu sağlayacak, işler düzelecektir! Eserin kahramanları öyle düşünmektedir.
Fakat unutma beklenen GADOT asla gelmez… İnsanlar akıllanıp, kendilerini yine kendileri kurtarmak zorundadır!
Biz de toplum olarak yıllardır gelmeyen “GADOT”yu beklemiyor muyuz? Halbuki beklemek yerine, kendimize güvenmeli, ne yapacağımızı, nereye oy vereceğimizi bilmeli yaşadığımız bu dramatik dönemden kendi gücümüz de kurtulmalıyız!
Seçimler, kurtuluşumuz için fırsattır. Artık takım tutar gibi parti veya lider bağımlısı olmamalıyız. Vatandaş olarak bilinçlenmemiz, iş başına ehil elleri, liyakatli kişileri getirmeliyiz.
Toplum olarak uyanmazsak, bizi bu bozuk düzende hiç kimse kurtaramaz! GODOT’yu bekleyen çaresiz adama döneriz!
Esen kalın
Kaynakça: Rahmi Turan’ın bir incelemesi.