Birinci Körfez krizinde ABD Başkanı Bush, Turgut Özal’a, övgüler düzerdi. “Büyük reformist, vizyoner lider...” güzellemesi yapar, medyamız bu övgülerden payını almak için yarışa girer ve Turgut Özal’da gaza gelerek “Bir koyup üç alacağız” hevesi ile övüncünden dört köşe olmuştu.
Sonra ne oldu?
Bizi bir öpmediği kalan Bush, Bekaa'daki PKK'yı getirip burnumuzun dibindeki Kandil’e yerleştirdi. Irak, 3 parçaya böldü.
Alman şansölyesi Merkel de sayın Erdoğan'ı överek, üç-beş avro karşılığı Suriyeli sığınmacılara bakıcılık yaptırdı.
Ya kuzey komşumuz Putin olayına ne diyelim? Putin de Erdoğan’ın zaaflarını çok iyi bildiği için Erdoğan’ı övgü yağmuruna tuttu. Erdoğan için “Sözünü tutan lider, o bir delikanlı” diyerek, bu övgülerden sonra bize S-400'leri kilitledi.
Geldik Trump meselesine. Adam daha Beyaz Saray'daki koltuğuna oturmadan, Erdoğan'a öyle övgüler düzdü ki, bundan cesaret alan İngiliz Times Gazetesi de övenler arasına katılarak;
“Avrupa'nın yeni güçlü adamı, Türkiye Ortadoğu'da büyüyen bir güç. Türkiye, Suriye’ye bir askeri müdahalede bulunursa elinden fazla bir şey gelmeyen Batı ve Suriye'nin komşuları tarafından da alkışlanacaktır…”
Miyase İlknur, bu çeşit övmeler konusunda bir yazısında söyle diyor:
“Bölgemizi dizayn eden küresel güçler ne zaman bizi devlet yönetimini elinde bulunduranları övseler, “EYVAH!” derim. Çünkü arkasından gelenler hayra değil. Küresel Güçler eğer bizim gibi ülkeleri amaçlara için kullanmayı, hedeflediklerinde sadece yöneticileri değil, medyası ve düşünce kuruluşlarına da örgüde sınır tanımazlar. Bu övgülerin cazibesine, kapılıp verilen ev ödevini canla başla kabul ettiğimizde ise ortaya çıkan sonuç hep felaket olmuştur…”
Sonuç olarak eskiden olduğu gibi daha yemin etmeden Cumhurbaşkanımıza yapılan övgüler ve bu övgülerin cazibesine kapılıp hareket edenler, ülkenin başına yeni bir belayı getireceklerini unutmamalıdır.
Yine yazdık çizdik. Daha ne diyelim? Anlayana diyerek, sözümüzü Miyase İlknur’un sözü ile bitirelim.
“Eyvah! Yine bizi övüyorlar...”