Eski Adalet Bakanlığından Mahmut Esat Bozkurt, Lozan’da doktora yaptıktan sonra Atatürk tarafından “Hukuk Reformu” yapmakla görevlendirilir.
Hukuk alanında yapılacak değişiklikler, yasalar zaman zaman Atatürk’ün huzurunda tartışılır. Bir gün Atatürk’ün huzurunda fikir tartışması yapılırken, Bozkurt’un tepesinde şimşekler çaktırır. Konuşmacılardan biri:
“Neden sadece savcılara Cumhuriyet Savcısı denilir?
Cumhuriyet Başbakanı, Cumhuriyet Bakanı, Cumhuriyet Müsteşarı, Cumhuriyet Valisi, Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da, neden Cumhuriyet Savcısı?”
Atatürk, Bakan Bozkurt’a döner ve bu ayrıcalık ile ilgili olarak; “Ne diyorsun?” diye sorar.
Bakan Bozkurt’un cevabı çok net olur:
“Çünkü öyle zaman olur ki, Cumhuriyet’i korumak için Başbakandan, Bakandan, Müsteşardan, Validen, Büyükelçiden bile HESAP SORMAK GEREKEBİLİR… İşte o CUMHURİYET SAVCISIDIR…”
Atatürk gülümseyerek hoşnut kaldığını belli eder. “Devam et Bozkurt” der.
Bu anekdotu aktardıktan sonra, Cumhuriyet Savcıları üzerine, günümüz Türkiye’sinde neler söyleyip söylenmediğini, lütfen düşünüp öyle yorumlama yapalım.
JAPON ÖYKÜSÜ
Japonya’nın mali durumu bir ara iyice bozulmuştu. Devletin iç ve dış borçları çoğalmıştı. Hayat pahalılığı ona keza…
Zamanın Başbakanı O günlerden birinde kürsüye çıkar ve:
“Sayın Japon halkı, diye söze başlar. Ben düşündüm taşındım, şuna karar verdim. Japonya’nın iç ve dış borçları son kuruşuna kadar ödenip, denk bir bütçe oluşturulana kadar pirinç çorbasından başka hiçbir şey yemeyeceğim ve şu üzerimde gördüğünüz elbiseden başka hiçbir elbise giymeyeceğim. Bir makam arabası dışında hiçbir araba kullanmayacağım…”
Bu konuşma bütün yurtta yankı yapar. Fedakarlık duygusu dalga dalga yayılır. Tüm halk gücü nispetinde fedakarlıkta bulunur ve Japonya kısa dönemde düzlüğe çıkar…
Bu öyküyü Melih Aşık’ın köşesinden aldım. Evet “Fedakarlık çağrısı böyle olur.“
İkide birde yıllardan beri halkına “SABREDİN” demekle olmaz…