Denizin ortası ve sal üstünde bir adam…
Şilebin kaptanı, kazazedeyi görünce dümeni hemen sal tarafına kırar ve hoparlörle bağırmaya başlar;
- Hey saldaki, sen kimsin; bir kazazede misin?
Saldaki adam;
Şilebin kaptanı yanındaki ‘serdümen’ e dönmüş;
Sonra megafonla saldaki adama bağırmış;
Saldaki adam;
Merhaba güne kıssadan hisse diyerek başlayalım dedik. Ve dedik ki, şimdiye dek olduğu gibi tv kanallarında efelenmeler sürerken yaşadığımız kent içinde de koltuğunu kaybedenlerin kanallardaki benzerliği aratmayacak efelenmelerine, efelenmelerin yanında giderayak ulufe dağıtım gösterileri ile sarmaş dolaş görüntüleri eşliğinde Erdoğan Tokmakçıoğlu’nun ‘CAN SIKINTISI’ dizelerinde dediği;
‘ Acaba n’etsek, neylesek, napsak?
Birkaç yüz metre tünel kazıp banka mı soysak?
Uygun bir orman bulup ateşe mi versek?
Yollarda ıslıkla ‘Harbiye Marşı’nı çalıp, darbeci diye kovuşturmaya mı uğrasak
Birkaç adam bulup pişpirik mi oynasak?
İlginç komplo teorisi senaryoları mı üretsek?
Kasaptaki etlere soğan mı doğrasak?’
Aslında değişmiyor bizdeki siyasi arenada ki gördüğümüz can sıkıntısı filmleri..
Siz, siz olun boşverin bizlerin ne dediğimize, boşverin demek istediklerimize…
Keyfiniz yerindeyse bırakın koltuk sevdalılarının kindar söylemlerini, gönderin kendinizi can sıkıntısının olmadığı yerlere…
Esen kalın.