Kuraklıktan kıvranan köy halkı, nefesi kuvvetli “Bir dua etti mi gökten rahmet boşalır!” diye namlı kasabadaki hocaya haber salmışlar…
O hece hoca efendi, bir güzel ağırlanmış, yedirilmiş, içirilmiş, sabah namazından sonra hep birlikte yağmur duasına çıkılmış.
Hoca dua etmiş, köylü ellerini açıp amin demiş, dua bitmiş. Köye dönüyorlar, onlar yağmur bekliyorlarken hava açmış, pırıl pırıl güneş…
Köye yaklaşırken homurtular başlamış: “Bu ne biçim hoca yahu? Hani bir okuyacak bir üfleyecek, gök gürleyecek, yağmur yağacaktı? Güya karşı köye gitmiş de, daha ellerini açıp duaya başlarken, gökten rahmet boşanıvermiş de…”
Sonunda Muhtar, hocanın yakasına yapışmış:
Hoca dönmüş:
Köylü hep bir ağızdan itiraz etmiş:
Hoca efendi elindeki şemsiyeyi göstermiş:
Bütün sorun inanmakta… Elimizde nalıncı keseri, hep her şeyi kendimizden yana
keseriz. Biz demokrasiyi severiz ama benim partim kazanırsa… Elbette bu memlekette hoca efendi gibi demokrasiye olsun, adalete olsun inananlar var ama yetmiyor.
Zira yukardakilerin çoğu inanmışı oynuyor…
Yani bizim her şeyimiz, perdenin arkasında başka…Siyasi arenadaki sergilenen tiyatroyu seyrede seyrede demokrasi konusunda ip cambazına döndük.
Hocanın şemsiye öyküsüne “kıssadan hisse” diyerek başlayacaktık ama bu da bizim sizlere kıyağımız olsun diyerek kıssadan hisseyi kendimiz çıkarmaya çalıştık.
Demokrasi anlayışı böyle olur! Dedik ya bütün sorun inanmakta…