Yandaş basın, öyle sunumlar yapıyor ki kendimizi her alanda en çağdaş, en müreffeh yaşamın olduğu bir ülkede zannedersin. Ama zaman zaman da olsa ülkede işlerin iyi gitmediğini, yazan her türlü cezaya ve baskıya rağmen, doğruları anlatmaya çalışan basın ve basın emekçilerimiz de var. Bu basın emekçilerimizin sayısı az da olsa, onların yaptığı eleştirilere tahammül edemeyen iktidarların zaman zaman huzuru kaçıyor.
Hikaye bu ya, ülkenin birinde de bizim ülkemizdeki aynı benzerlikler yaşanıyormuş. İşte O ülkenin siyasi erkinin başı, ne yaptıysa kendisine muhalefet eden gazetecileri kendi tarafına çekemeyince, sonunda bu zındık gazetecilere, "Halkın hayatından ne kadar memnun olduğunu, kendisinin ne kadar çok sevildiğini” ispatlamak için bir yol bulmuş...
Halk miting meydanına davet edilmiş. Bağırış-çağırış ve tezahürat gırla... Siyasi erkin başı kendi aleyhinde yazı gazetecilere:
-Bakın, görüyor musunuz? Halkın beni ne kadar sevdiğini... Gazeteciler inanmadıklarını anlatmak için dudak bükünce, siyasi erkin başı fena halde bozulmuş.
-İnanmıyorsunuz ama bunu size ispat edeceğim.
Derhal halk arasından bir adam çağırılmış:
-Buraya gel! Benim için canını feda eder misin?
-Ederim efendim!
-O halde kendini şu podyumdan aşağı at!
Adam, hiç tereddüt etmeden kendini podyumdan uşağı atmış...
Gazeteciler, yine inanmadıklarını gösteren bir şekilde gülümsemişler.
Gazetecilerin gülümsemesine kızan siyasi erkin başı, bir başka adamı çağırmış, ona da aynı soruyu sormuş. Bu ikinci adam da kendini podyumdan aşağı atmış...
Gazetecilerin dudaklarında hep aynı alaycı gülümseme.
Siyasi erkin başı, öfkesinden ne yapacağını bilmez halde, üçüncü bir kişiyi davet etmiş. Gelen bu vatandaş da atlamaya hazırlanırken, gazetecilerden biri adamı kolundan yakalamış ve:
-Dur, söyle bakalım niçin böyle bir davranışta bulunuyorsun?
Adamcağız, yüzü sapsarı, kesilmiş halde, bir gazeteciye, bir siyasi erkin başına bakmış ve su yanıt vermiş:
- Böyle yaşamaktansa ölmek daha iyidir!
Ne diyelim?
Anlayana...