Ahmet Rasim’in edebiyatçılığı yanında, yazarlığına ve şarkı sözü ve bestelerinden bahsedilen bir programı aylar önce izlemiştim. Belki bilirsiniz, kim bilir kaç kere dinlemişsinizdir.
“Bu akşam gün batarken gel,
Sakın geç kalma erken gel.” diye başlayan şarkıyı...
Bu şarkı Ahmet Rasim’indir. Hikayesi şöyledir:
Merhum üstat, iyi rakı içenlerdendir, sofra sohbetlerine ve muhabbetine doyum olmazmış. Hele “papazın bağı” denilen yere gitti mi, 3-5 gün evine gelmezmiş.
İşte yine bir akşamüzeri, salatasını, rakısını, peynirini, domatesini özenle çantasına yerleştirir ve evinden çıkar. Eşi; arkasından seslenir:
“Bey, sakın geç kalma erken gel !”
Kadıncağızın bu ricasından Ahmet Rasim’in ünlü uşşak makamlı şarkısı doğar:
“Bu akşam gün batarken gel,
Sakın geç kalma erken gel !”
“Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp !” derler ya, bizimki o hesap işte değil de unutkanlık sanırım. Halbuki ortaokul sıralarında hocalarımızın okumak için önerdiği kitapların başında, merhumun “Şehir Mektupları” ydı; Yazarı da Ahmet Rasim’di. Böyle anlatır Hasan Pulur Hocam, Ahmet Rasim’in bu özelliğini…
Madem çok yönlü bir yazarımızı köşemize konu olarak taşıdık, öyle ise Rıfat Ilgaz’dan bir şiirle bitirelim yazımızı:
“İçimizden biri
Eli değnek tutar tutmaz
Çoban oldu;
Sardılar sırtına bazlamayı.
On altı yıl güne verdi karnını,
On altı yıl koyun güttü, kavalsız.
İnsanlardan ağayı tanır,
Adını bilmez sorsan;
Hayvanlardan Karabaşı.
Günü yetti, bıyığı bitti,
Okundu künyesi,
Gitti, davulsuz, zurnasız.”
Bu şiir de zamanımıza uygun oldu gibi…
Esen kalın, sağlıkla kalın.