Bazıları başımıza kakar ve sorarlar.
“Bunca yıl yazdın da ne oldu?”
Ben de onlara şunları anlatma çalışırım:
Karıncanın biri topal ayağına bakmadan Hacca gitmeye niyetlenmiş...Bağdat'ı geçmiş yola revan olmuş. Görenler sormuşlar:
“Nereye böyle?”
“Hacca, Mekke'ye!”
Bakıp acımışlar:
“Bu halle mi, bu ayakla mı?”
Karınca ya sabır deyip, başını sallamış:
“Varamasam bile yolunda ölürüm ya!”
Bir gazete yazarının da söyleyeceği başka ne vardır ki!
Ne derler?
“Doğru söylerim halk razı değil,
Yanlış söylerim hak razı değil” demekten başka…
Neyse, bizler yazalım da anlayan anlar diyerek, başlayalım söze:
“Yıl 1954, Dünya Gazetesi ile DP’nin Devlet Bakanı Dr. Mükerrem Sarol kapışmışlardı, Bedii Faik bakanla ilgili bazı iddialar yazıyordu… Bir sabah baktık ki Bedii Faik tutuklanmış…
Bedii Faik’in tutuklanmasından sonraki gelişmeler, aynı içinde yaşadığımız zaman dilimi gibi...
Rahmetli Hasan Pulur Hocam bu olayı şöyle anlatır, Bedii Faik' in tutuklanma gerekçesini:
“Bedii Faik'in daha fazla suç islemesini önlemek için...” ve devam eder: “Görüyorsunuz o tarihlerde beğenmediğimiz Demokrat Parti iktidarı ne kadar insaflı bir iktidardı!!!
Bakıyorlar, Bedii Faik her gün bir suç işliyor, bu suçlar yığıla yığıla büyüyor, bu yüzden de başı derde girecek, yıllarca hapishaneler de sürünecek, “Yazık günah adama çoluk çocuğa var, hapishanelerde sürünecek” deyip 15 günlüğüne içeri atıyorlar...”
Gördünüz ya, ne yufka yüreklilermiş!
Şimdiler mi?
Allahları var, zamanın Demokrat partisinden hiç farkları yok. Hatta bir gömlek üstünler…
Siyasi eleştiri mi yapıyor, öğrenci haksızlığa karşı mı çıkıyor? Şaşaalı bir operasyonla haydi gözaltı ve tutuklama... Gazeteciler mi? Onlar da iktidarın insafından gerekli paylarını alıyor. İşin tuhafı, çok vatanperver sayar bu tip iktidarlar kendilerini!
Evet
Yazdık işte, dilimizin döndüğü, elimizin erdiği kadar.