Bizde siyaset nedense hep “sıkma” üstünedir.
El sıkma, diş sıkma, kemer sıkma, palavra sıkma, can sıkma...
Şimdi buna şehir eşkıyalarının sağa sola kurşun sıkması eklendi...
Bu kadar sıkmanın yanında keşke biraz da “sıkılma” olsaydı...
Rahmetli Çetin Altan’ın, “SOBE” isimli kitabını bilmem okudunuz mu? Kitabın bir bölümünde şöyle bir tanımlama var. Bendeniz tanımlamayı, sizlere aktarayım, sizler de yorumunuzu yapın:
Yabancı bir düşünüre:
-Demagog kime derler, diye sormuşlar.
Düşünür:
-Sandalı kendisi sallayıp da, denizde korkunç bir fırtına olduğuna herkesi inandıran adama derler, demiş.
Bizde tam tersidir demiş soruyu soran adam:
Tayfun patlamış, dalgalar kabarmış, sandal alabora olmak üzereyken, dümene kurulup sırıtkan bir yüzle:
-Hava enfes, denizde kırışık yok, pupa yelken gidiyoruz, diyen adama derler.
Hepinizin bildiği gibi Ruhsati’nin güzel bir koşması var:
“Bir vakte erdi ki bizim günümüz
Yiğit belli değil mert belli değil
Herkes yarasına merhem arıyor
Dava belli değil dert belli değil
Fark eyledik ahir vaktin yettiğin
Merhamet çekilip göğe gittiğin
Gücü yeten soyar gücü yettiğin
Koyun belli değil kurt belli değil”
Ruhsati 19. Yüzyılda yarmış bu şiiri.
Ne dersiniz?
Yüzyıllar önce yazılan bu şiir, şimdiki zamanımızı da anlatmıyor mu?
Rahmetli Çetin Altan bunun yorumunu uzun uzadıya yapmış ama, ben sohbetin kısası makbul olduğunu bilen biri olarak, sohbetimize söyle noktayı koyuyorum:
“Artık her şey belli de sadece zart belli değil, zurt belli değil…”
Esen kalın.