Mektup bir ulaktır, bir habercidir, bir sesleniş, sonsuz bir bekleyiştir, tanımsız bir koku uzaktan esen nefes yüklü saba rüzgârıdır, karlar içerisinde açan bir kardelen çiçeğidir, Sıla yüklü bembeyaz bir buluttur, Yürek yarısıdır, Kalbe açılan sevda kapısıdır, gözyaşıdır, umuttur, çile rüzgârıdır, hayaldeki karanfildir...
Yüreğe bir ırmak gibi akan aşk nidasıdır. Kalbe filizlenen gelincik çiçeğidir. Çoğumuzun kitapları arasında yazılmış ama asla gönderilemeyecek mektupları vardır. Mektuplar aşkın resmi, anıların bekçisi, gurbetin temsilcisidir. Kaleme alınan kelamlar yüreğin derinliklerinden sessiz bir serzenişle bizlere seslenir. İnsanlarda çoğu zaman bir hane, bazen saray bazen ise; yüreğe açılmış bir gül çiçeğidir. İnsanların yazmış oldukları duygu yüklü anılarını kelimelerle dahi ifade edemeyecekleri hatıraları vardır. Hatıraları yad ederken yılların bir su gibi akmış olduğu zaman zarfında yaşam sürdüğümüz aşikardır. Mesafeler ne kadar uzak olursa olsun aslında gerçek olan şudur ki mektup yazdığımız kişi bizim yamacımızda yanı başımızdadır. Yazarken o insanı düşünmeniz yeterde artar. Bazen kaleme alınan bir mektupta gözyaşı damla damla birikir. İskender Pala’nın da dile getirdiği gibi; her gözyaşının ayrı bir anlamı vardı. Her damlanın hangi zamanda, hangi mekânda, hangi kişiyle paylaşıldığı önemliydi. Gözyaşları ne kadar çok şeye tercümanlık yapıyordu. Damladığı, süzüldüğü, aktığı veya kana dönüştüğü zaman hep ayrı manaları vardı. Gözyaşları gizli duyguları açığa vuran mektuplar gibiydi…
Mektuplar sessiz bir sesleniştir aslında. Gözyaşıyla beslenen yüreğin gönül dimağına yerleşen kendi içinde var olan her şeyi yansıtır. Mesela hüsrana uğradığın, mutlu olduğun, neşeli hallerini üzüntülü ve sevdalı bakışlarını anlatır. Çoğu zaman duymak istemediğin şeyi duyar, görmek istemediğini görür, anlatmak istemediğini anlatırsın. İç dünyamızın hazinesi geniştir. Bizler yönetemeyiz. Kâh ağlarsınız kâh güler ya da sessiz bir sesleniş sizi alıkoyar. O seslenişe kulak verirsiniz…
Kendine Mektuplar
Ne idiysen onu yansıtan
Amansız bir ayna şu beyaz kâğıt
Senin sesinle konuşur beyaz kâğıt
Senin gerçek sesinle
Beğendiğinle değil;
Senin eserindir, boşuna harcadığın
Bu hayat.
Yeniden ele geçirebilirsin belki
Seni başladığın yere
Fırlatan bu kaygısız nesneye
Tutunabilirsen eğer
Hayatın, sen ne verdiysen odur
Bu boşluk, sen ne verdiysen odur
Bu beyaz kâğıt.
YORGO SEFERİS