Geçenlerde bir sohbet arasında eski yaşanmışlıklardan bahsettik. Epeyce sevgi ile anımsadığımız insanlar varmış. Hatrımızdan hiç çıkmamış ve bununla beraber herkes yaşanan gelenek ve görenekleri anlattı fakat bunlar genellikle evlilikle alâkalıydı. Örneğin; Damadın ayakkabısının saklanması, gelinin evinden hemen çıkarılmaması, bekar bir kardeşin gelinin çeyiz sandığına oturup hemen kalkmaması, gelinin testi kırması, damadın kahvesine bol tuz atılması... Şimdilerde ise tercih edilen tuz yerine bal konulması... Kayınvalidenin gelini ve oğlu eve girerken üzerlerine bol şeker ve buğday atmaları... Bunun anlamı nedir? Diye sorduğumda ise arkadaşlar hep bir ağızdan “Gelin ve damat eve böyle girerse bol bereketli sevinçli ailesi olurmuş.” Dediler. Özellikle düğün olan evde al bayrağımızın dalgalanması... Arkadaşlar bundan bahsederken tebessümlü ve herkes neşeli bir hal içine bürünmüştü.
Arkadaşlara her şey iyi güzelde farklı gelenek ve göreneklerimiz sizce yok mudur? Dedim. Çünkü her şey evliliğe bağlı olamaz herhalde değil mi? Selma hemen -Elbette olamaz ama benim aklıma bir şey gelmiyor. Senin aklına geliyor mu? Evet geliyor mesela köylerde kaynatılan buğdaylar dama serilirken bir yandan da birinci ağız diye ikram edilir. Bu bir adettir. Sonra işlenen her oyanın, örgünün ve el nakışının kişiye özgü hikâyeleri vardır. Arkadaşlar bir tane hikâyesini duymak isteriz deyince pekâla diyerek anlatmaya başladım. Eskiden birbirini seven iki insan doğrudan seni seviyorum diye ifade ederek anlatılmazmış ve hatta birbirlerinin yüzlerine bile bakamaz, dile getiremezlermiş. Çünkü o zamanlar bu konu herkes için yadırganır ve ayıp karşılanırmış. Hal böyle olunca bir mendile emek harcayarak el nakışıyla işleyip seven bir kadın sevdiğine bir kişi aracılığıyla gönderirmiş. Cevabı ise mendil ona geri yollanmazsa bu evet demekmiş yani kısaca ben de seni seviyorum anlamına geliyormuş.
Toplumda kuşaktan kuşağa uzayan geleneksel birçok faaliyetler hâlâ devam ediyor. Konu dışı belki ama çok önemli bir örnek daha verebilirim deyince arkadaşlar merakla dinlemeye devam ettiler. Hacca giden kişiler hacdan dönerken hurma, zemzem getirir. Getirdikleri hurma ve zemzemi geldikten sonra kendilerine “Hoş geldiniz” demek için gelenlere ikram ederler. Buna ek olarak hiç bir misafir davet edilmez. Farkında mısınız? Bu devirde birçok gelenek ve göreneklerimiz değişmiş durumda değişim elbette olmalı ama kültürel faaliyetlerimiz, köklerimiz eski yaşanmışlıklar unutulmamalı. Sizce de öyle değil mi?
Mehtap -Evet çok doğru bir konuya değindin bence de eski yaşanmışlıklar geriye atılmamalı farkına vardığım bir konuda benim var. Aile bireyleri genellikle yapıcı olmak için evlatlarının gelenek ve göreneklerimizi görmezden gelmelerine izin vermekteler. Nasıl mı? “O eskidendi bey bu devir başka devir bırak nasıl istiyorlarsa öyle olsun” diyerek izin vermeleridir. Böylelikle köklerimize kadar uzayan eskiden diyerek nitelenen yaşanmışlıklar geriye atılmakta. Modernleşme ile her davranış tarzı doğru bulunmaktadır. Bu çok üzücü bir durum...
Arkadaşlar Farkında mısınız? insan düşünmeden edemiyor. Biz ne ara bu hale geldik. Her şehrin farklı gelenekleri vardır ama şimdiki zamanı baz alırsak birçok şeyin değiştiğini görebiliriz. Önemli olan bir konu daha mevcut. Eski yaşantımızda olan bazı durumları şimdiki zaman ile bir tutarak, uyarlamaya çalışan birçok insan var. Bu ne kadar doğru bu tartışılır. Ancak şunu söyleyebilirim ki, Anadolu’nun birçok yerinde yer alan gelenek, görenek ve adetlerimiz bu devirde de devam etmektedir. Toplumu toplum yapan unsurlar arasında gelenek ve görenekler yer alır. Gelenek ve göreneklerimiz insanın köklerini hatırlatır.
Esenlikle kalın...