güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

TERZİ, İHTİYAR, BÜLBÜL ve EŞEK!

Yazının Giriş Tarihi: 04.02.2022 00:03
Yazının Güncellenme Tarihi: 04.02.2022 00:03

Genç adam iyi bir terziydi.

Dikiş makinesi ve küçücük dükkanı vardı. Sabahlara kadar uğraşıp didinir, ama pek az para kazandı.

Kış gecelerinden bir gün dükkanı kapatırken elektrik sobasını açık unuttu. Çıkan yangın onun felaketi oldu.

Artık ne bir işi var ne de parası vardı.

Günler boyu iş aradı, ama bulamadı.

Yük taşıdı, bulaşıkçılık yaptı, evinin kirasını ödeyecek kadar para kazanamadı.

Sonunda ev sahibinin de sabrı taşınca, küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta buldu kendini.

Mevsim kış, hava ayaz olsa da genç adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yoktu.

Bir sabah iş arayacak derman bulamadı bacaklarında.

Açlıktan ve soğuktan bitkin şekilde bankta otururken, lüks bir araba yanaştı kaldırıma.

Arka kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itti arabadan inen yaşlı adam, “Yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer” diye homurdanıyordu.

Servet sahibi olduğu her halinden belli olan ihtiyar, birkaç adım attıktan sonra bankta titreyen terziyi gördü.

Bizim terzi, yanına yaklaşmakta olan adamın üzerindeki paltoya bakıyordu pür dikkat.

Siniri bir anda geçiveren zengin ihtiyar, “Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, ona nasıl yardım etsem acaba?” diye düşünmeye başladı.

Oysa terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değildi.

Çok kalın ve kaliteli bir kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna uygun şekilde dikilmediğini düşünüyordu.

Yaşlı iş adamı, terzinin yanına yaklaştı; 

Ne o evlat, bu ayazda parkta donmuşsun. İstersen paltomu sana verebilirim” dedi merhametli ses tonuyla!

Soğuktan tir tir titreyen terzi, kendine paltosunu vermek isteyen zengin ihtiyara; “Hayır, teşekkür ederim. Ben sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve sizi olduğunuzdan şişman göstermiş” dedi.

Beklemediği bu cevabı alınca şaşıran iş adamı da üzerindeki paltoya onca para ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramadığını anımsadı.

Soğuktan titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?” diye soran yaşlı adam, “Ben terziyim” yanıtını aldı.

Bunun üzerine “Benimle gel, hayat hikayeni yolda anlatırsın” diyerek arabaya bindirdi bizim terziyi.

Bu karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası oldu.

Böyle yetenekli bir insanın işsiz ve evsiz kalmasına çok üzülen ihtiyar, bizim terziye bir dükkan açmasına yetecek kadar para verdi.

Karşılığında tek isteği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiydi.

Terzi yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi çalışmaya başladı.

Bu arada,  iş adamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyordu.

Küçük dükkan önce kocaman bir moda evine dönüştü. Sonra pek çok ünlü marka için üretim yapmaya başladı.

Terzi artık “ünlü iş adamı” diye anılır ve imtiyazlı biri olmuştu.

Bir gün ihtiyar adam terziyi ziyarete geldi.

Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak üzere yurt dışına gidecekti ve uçağa yetişmesine az bir vakti vardı.

Sohbet ettikleri sırada yaşlı adam birden fenalaştı, kalp krizi geçiriyordu.

Hemen bir ambulans çağrılarak ihtiyar hastaneye kaldırılıyordu. Bizim yeni iş adamı ise. ihtiyarın yanında yer alıp, hastane sürecini takip etmek yerine, büyük işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmek üzere hava limanına koştu!

Yaşlı adam krizi atlattı, ancak uzun süre hastanede kalması gerekiyordu.

Sadece bir kez telefonla durumunu soran terzinin ziyaretine gelmesini bekliyordu heyecanla.

Lakin bizim terzi daha çok para kazanmak için oradan oraya koştururken, bir türlü yaşlı adamı ziyarete gidemedi!

Aradan uzun süre geçti.

Bu sefer de utancından yaşlı adamın kapısını çalamaz oldu!

Bir süre sonra terzinin işleri yolunda gitmemeye başladı.

Önce fabrikalarını kapattı. Kriz devam ettikçe elinde kala kala yine küçücük bir dükkan kaldı.

Utana sıkıla yaşlı adama koştu hemen, nerede hata yaptığını sormak için.

Son derece kırgın olan ihtiyar yine de terziyi kabul etti, ama kendi anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini istedi.

...ve başladı anlatmaya:

Bir zamanlar fakir bir oduncu varmış.

Ormandaki bir kulübede yaşar ve odun keserek hayatını kazanırmış.

Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı kül etmiş.

O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince, çıkınını alan oduncu, eşeğine binip yola koyulmuş.

Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine seslendiğini duymuş.

Başını kaldırınca, konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş.

Bülbül ona “Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin çok güzel şarkı söylemeye başlayacak, sen de onunla gösteriler yapıp çok para kazanacaksın” demiş.

Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar söylemeye başlamış.

Oduncu o şehir senin, bu kasaba benim dolaşıp eşeğine şarkı söyletiyor ve herkes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş.

Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği, tüm ülkede ünlenmişler.

Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş oduncu.

Bir kedi, bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş.

Şöyle bir duraklamış, ama gösteriye gitmemeyi, onca parayı kaçırmayı gözü yememişArkasına bakmadan kaçmış oradan.

Gösteri başladığında, eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek yerine, sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarıp anırmaya başlamış!

Oduncu kendisini şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden canını zor kurtarmış.

İşte o an, bülbül ölünce büyünün bozulduğunu anlamış.

Ben de senin bülbülündüm ve sen beni öldürdün.

Büyü de o yüzden bozuldu. Keşke güzel giysiler dikerken dostluk ipliğini koparmasaydın

Öyküyü can kulağıyla dinleyen bizim terzi, söyleyecek tek söz bulamayınca oracıktan sessiz-sedasız başı eğik şekilde hızlıca uzaklaşmış. 

Kardeşlerim

Yaşanmış bu öyküye benim eklemek istediğim şu;

Hayat,

son şans olarak herkese bir "bülbül" veriyor.

Lakin bülbülün susmaması için yaşaması gerekiyor.

Bülbülü yaşatmak ise gayret istiyor, emek istiyor, fedakarlık istiyor.

Bazen de çile çekilmesi gerek.

Gözümüz gibi bakıp yüreğimizde taşımamız gerek.

Yani bülbülü yaşatmak öyle sanıldığı kadar kolay değil.

Her şeyden önemlisi şunu unutmayın;

Sokaklar elindeki bülbülü kaçırdıktan sonra pişman olmuş insanlarla dolu.

Siz siz olun, parayı bulup köşeyi dönünce eşeklik edip dostluk iplerinizi koparmayın ki huzurunuz, pardon bülbülünüz kaçmasın..

Demem şu ki;

Ceplere değil, gönüllere girmeye, orada kalıcı ve değerli olmaya çalışın.

Bunu yaptığınızda zaten başarılı olacak, yüreğinizde ve ruhunuzda baki kalacak bülbül gibi şakıyacaksınız.

O vakit gökten üç elma düşsün;

Huzurun fırtınasız bir hayat olmadığını bilenlerin ve fırtınalı anlarda limanına sığınacağı, inanıp güveneceği dostu bulunanların başına!

Selametle.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.