İnsanın yaşamı boyunca sahip olduğu şeylere hak ettiği değeri verebilmesidir kıymet bilmek. Peki hangimiz yapabiliyoruz bunu tam anlamıyla. Hep sonradan gelir aklımız başımıza, hep sonradan anlarız bir şeylerin kıymetini ne yazık ki!
Kıymet bilmek “kendimize” verdiğimiz değerden kaynaklanıyor aslında, öncelikle kendimize değer vermiyorsak başka birine değer verebilmemiz de mümkün olmuyor.
Nedense en yakınımızdakini en kolay kırarız. Bu eşimiz olur, sevgilimiz olur, kardeşimiz olur, anne-babamız olur, dostlarımız olur. Nasılsa ne yaparsak yapalım “bizi hep sevecekler, hep yanımızda olacaklar, hep affedecekler.” deriz, sonuç genelde öyle de olur. Bir özür dileriz her şey düzelir.
Şöyle bir soruyu hiç kendimize soruyor muyuz? Gerçekten affediyorlar mı, gerçekten her şey eskisi gibi oluyor mu?
Görünüşte belki affediliyoruz. Ve düzeliyormuş gibi görünüyor olabilir. Ancak, aslına bakarsanız düzelmiyor, hiçbir şey eskisi gibi de olmuyor. Çünkü, içimizde bir yerde derinlerde o kırgınlıkların izleri hep duruyor, sadece biriken bu kırgınlıklar hep hasır altı yapılıyor. Kırgınlığın bir yenisi yaşanana kadar orada tabir-i caizse donduruluyor. Yeni bir hayal kırıklığı ile biriken bu kırgınlıklar gün yüzüne çıkıyor ve yaşanılan bütün olumsuzluklarla birlikte daha bugün olmuş gibi hepsinin acısı bir anda yaşanıveriyor. Bunları zamanında gün yüzüne çıkarmayarak hata yapıyoruz bence. Biriktirmektense bunlarla yaşandığı anda yüzleşmeliyiz. Ve karşımızdakini kırma pahasına da olsa bir daha yaşanmaması için her türlü tedbiri almalıyız.
Biz insanlar ne yazık ki, kolay öğrenebilen bir canlı türü değiliz. Bu tür durumlarda tam bir balık hafızalı oluyor, öğrendiğimizi de çabuk unutuyoruz. Elimizdeki kıymete değer şeylerin değerini elimizdeyken bilmiyor, bunların değerini elimizden gidince çok geç anlıyoruz, işte o zamanda hiçbir kıymeti harbîyesi de kalmıyor. Oysa yanımızda olanların kıymetini bilsek, o keşkeleri demek zorunda kalmayız, bu şekilde yıllarca biriktirdiğimiz pişmanlıklarımızı yaşamayız.
Peki neye, kime, ne kadar değer vereceğimizi nereden bileceğiz?
Bu “doğruyu-yanlışı” nasıl ayırt edeceğim sorusuna benzer. Size zarar veren, sizi kıran, kısacası istemediğiniz kişileri yanınızda tutmamaya çalışın. Aslında bu tür insanlar yüzünden her şartta bizim yanımızda olan, bize her anlamda iyi davranan insanları üzüyoruz farkında olarak veya olmayarak. Bu kararı almakta zorlanıyorsanız yanınızdakileri gözlemleyin, etrafınıza dar bir çerçeveden bakmayı bırakın ve daha geniş bir perspektiften bakın; gerçekten kim nedir, ne değildir diye. Daha sonra bunları beyninizdeki, kalbinizdeki süzgeçlerden geçirerek kendi doğrularınızla karşılaştırıp gerekli elemeleri yaparak hayatınızdaki bütün gereksiz insanlardan kurtulabilirsiniz. Yoksa o "keşke değerini bilseydimler" için çok geç olabilir. Yolun sonunda sizde üzülürsünüz, başkaları da üzülür.
Kıymet bilmek; yaşamında aldığın nefese, taşıdığın cana haksızlık etmemektir. Çünkü bütün bir ömür, gönül torbanı bunlarla dolduracaksın; seninleyken seninle olduğunun farkında olduğun şeylerle. Bu farkındalıktır yaşamak, yaşamak tam da budur. Hissedemediğin yaşam, eksildiğin anların kuşbakışı görünüşüdür. Bilemedikçe eksilirsin zira. Bilerek yaşayın, en çok da buna değer tüm olguların kıymetini bilerek.
Sevgiyle kalın.