Hayatın her alanında yeterli olsa da olmasa da kendini vazgeçilmez zanneden insanlarla karşılaşmak mümkün. Bu insanlar her şeyi en iyi kendilerinin bildiğini ve dünyanın kendi ekseninde döndüğünü, o olmadığı zaman dünyanın ekseninden çıkacağı varsayımıyla yaşarlar. Paylaşım ve dayanışma duygularından uzak, kendisine gösterilen saygı, sevgi ve hoşgörü neticesinde kendini özel ve sınıflı görerek, başkalarından farklı olduğu düşüncesiyle yaşarlar. Bunun nedeni ise, yetişme tarzından kaynaklanır ki, çocukluğunda verilmeyen paylaşım duygusundan, birlik ve beraberliği yok sayıp “sen kendin başarırsın, kendinden başkasına ihtiyacın yok, en iyi sen bilirsin” gibi taltif edici aşırı özgüven ve abartılı cümlelerle egonun daha o yaşta çocuğun beynine yerleşmesiyle oluşmaya başlar. Daha sonraki yıllarda ise kolay kazanma, kolay ve bolca harcama, marka takıntısı ve bu takıntıyı kartvizit olarak kullanmasıyla devam eder. Kiminin gözlerini dünya hırsı bürümüş, gönülleri ise makam, mevki ve koltuk arzusuna esir olmuştur. Sanki öldükleri gün her şey bitecek gibi yaşayan acayip canlılara dönüşürler. Konuşunca mangalda kül bırakmazlar, sussalar için için kahrolurlar. Yani susması kendine, konuşması başkalarına dert olur. Bu düşüncedeki insanların en büyük özelliklerinden biri de sözlerinin başında ve sonunda sadece kendi egosunun dürtüsüyle “ben” vardır. “Ben olmazsam bu iş olmaz, ben konuşmazsam konu yarım kalır” ben, ben, ben. Her şey “ben” olunca, kesinlikle “biz” olamazlar. “Ben” duygusu egolarını okşadığı için paylaşım özelliği yoktur ve doğru olan her şeyi kendine mal eder, yanlış olanı da başkalarına yüklerler. Eğer dikkat ettiyseniz bu tip insanların diğer bir özelliği de yapılan hiçbir şeyi takdir etmemeleri ve her şeye ukalaca eleştirisel yaklaşımlarıdır. Yani eleştiri hastalığının esiridirler. Kendi yapmadıkları ve kendi söylemedikleri ne varsa, neticelenmiş olsa bile olmamış kabul ederler. Bu insanların makam ve mevkii ne olursa olsun fark etmez. Hatta bilgili veya bilgisiz, ilgili veya ilgisiz bu tiplere sorulmayan işlerin hiçbir önemi yoktur. Ona sorulmadığı için ve onun yönlendirmesinden çıktığınız için o iş olmayacaktır. Eğer bir gaflet haline düşer de sormaya kalkarsanız yandınız. Şartların uygunluğunun, yapılabilirliğinin hiç önemi yoktur. Kesinlikle mütevazılık göremez, yüksekten uçmalar, asmalar, kesmeler, ben olsam, ben yapsamla başlayan, saatler süren nutuklar dinlemeye başlarsınız. İşte en komik oldukları durum da budur ama, insanların kendilerine gösterdiği saygı, sevgi ve hoşgörüyü, kendi fikirlerine ve kendilerine muhtaç olarak algılarlar. Bulundukları noktada kendilerini vazgeçilmez gibi gören, problem çözmek yerine problemin bir parçası olduğunun farkına varamayan insanlar için de doktorun bu reçetesi geçerlidir. “Ben olmazsam işler yarım kalır, ben olmazsam olmaz, kimse benden vazgeçemez” duygusunda olan insan, dünyanın en aptal insanıdır. Çünkü hiç kimse vazgeçilmez ya da olmazsa olmaz değildir. Victor Hugo’nun da söylediği gibi “Hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir.”
Sevgiyle kalın.