Çok sevdiğimiz insanlarla oturup kalbimizin ve ruhumuzun durumu hakkında yaptığımız uzun sohbetlere ne oldu? Yavaş yavaş açılan, derinleşen, arada sessizlik çöken ve bundan hiç endişe etmediğimiz, aceleye getirmediğimiz sohbetlere?
Sürekli ve daha fazla şey yapmak zorunda kaldığımız, ama boş zamana, oturup düşünmeye, arkadaşlarla zaman geçirmeye ya da sadece var olmaya çok az zaman ayırdığımız bir dünyayı nasıl yarattık biz?
Sokrates derki, “Üzerinde düşünülmemiş, sorgulanmamış bir hayat yaşamaya değmez.” Bu kadar meşgulken bunu nasıl başarabiliriz?
“Meşgul” olma hastalığı, hem sağlığımız hem de ruhumuz için yıkıcı etkilere sahip. Çünkü sürekli meşgul olma hali, ailelerimizle, sevdiklerimizle dolu dolu zaman geçirebilmemizi ve aslında çok arzuladığımız bir şey olan küçük topluluklar yaratabilmemizi sürekli baltalar.
Hayatımıza o kadar fazla yeni teknoloji girdi ki, bunların hayatlarımızı daha kolay, daha hızlı ve daha basit bir hale getireceğini düşündük ya da buna inandırıldık. Oysa bugün, eskiden sahip olduğumuz boş zamana sahip değiliz artık.
Ve bazı “ayrıcalıklı” olanlarımız için iş ve ev arasındaki çizgiler tamamen bulanıklaşmış durumda. Sürekli cihazlarımıza bakıyoruz. Ama sürekli.
Akıllı telefonlar ve laptoplar, ofis ve ev arasında hiçbir ayrım yok artık. Çocuklar uyuduğunda tekrar online oluyoruz.
Bazılarımız içinse hayat çok daha farklı. Ailelerini ayakta tutmak için iki işte birden çalışmak zorunda kalan, düşük maaşları nedeniyle ek işler yapmak zorunda kalan insanların sayısı da hiç az değil. Ve onlar da bu yüzden çok meşguller.
Bir ebeveynin dışarıda çalıştığı, eski çekirdek aile modeli de artık çok yaygın değil. Bugün tek ebeveynli ailelerin ya da her iki ebeveynin de çalıştığı ailelerin sayısında ciddi bir artış var. Ve onlar da çok meşguller.
Çoğu kültürlerde ve dillerde karşındaki insana nasıl olduğunu sorarken, o kişinin “kalbinin” tam o anda ne durumda olduğunu sorarsın. Yani, “Nasılsın?” diye sorarken, yapacaklar listende kaç madde olduğunu ya da e-mail kutunun çok mu dolu olduğunu sormazsın. “Kalbin nasıl şu anda?” diye sorarsın. Bana kalbini anlat dersin. Kalbin neşeli mi, kalbin kırgın mı, kalbin üzgün mü, kalbin bir insanı mı özlüyor? Kalbine bak ve sorgula, ruhunu keşfet ve sonra bana kalbinle ve ruhunla ilgili bir şey söyle.
Sihirli çözümlerim yok elbette, ama “gerçek” bir insan gibi yaşamayı kaybediyoruz gibi hissediyorum. İşle ve teknolojiyle daha farklı bir ilişkiye ihtiyacımız var gibi geliyor bana. Hayatlarımızı, toplumlarımızı, ailelerimizi ve topluluklarımızı daha farklı bir modelde düzenlememiz gerektiğine inanıyorum.
Çocuklarımın kirli, dağınık ve hatta sıkılan çocuklar olmalarını istiyorum. Çünkü ancak bu şekilde insan olmayı öğrenebilecekler. Durabildiğimiz, birbirimizin gözlerine bakıp, birbirimize dokunup birlikte araştırabileceğimiz anların olduğu bir varoluşa sahip olmak istiyorum.
Bugün kalbin nasıl? Şu an kalbin ne durumda?
Artık çok sevdiğimiz insanlar “Çok meşgulüm,” dediğinde ona, “Biliyorum canım. Hepimiz öyleyiz. Ama kalbin nasıl onu merak ediyorum,” diyelim.
Sevgiyle kalın.