Kendiniz mi Olacağız, Onay mı Bekleyeceğiz?
Bu insan ilişkilerinde yaşadığımız, en sık yaşadığımız sorunlardan, sorunsallardan biridir. Bir yanda kendimiz olma çabası, bir yanda onaylanma; kabul görme, sevilme, hem toplum tarafından hem kendimiz tarafından onaylanma, sevilme, kabul görme çabası... Aslında baktığınızda ikisi de olmalı. Ama nasıl? Birini yaşamaya çalışırken birinden ödün vermek, kendimizi gerçekleştirirken ortaya çıkan manzaradan başkalarının memnun olmaması, burada eleştirilmek, yargılanmak, yetersiz bulunmak, yetersiz görülmek, bunun üstüne baktığınızda; bizi asıl içsel çatışmaya sürükleyen şey kendimiz olmaya çalışıyoruz ama ortaya çıkan sonuçtan, manzaradan, çevremizin; iletişimde olduğumuz insanların memnun olmaması...
İşte burası bizi kendimize ihanet etmiş, yetersiz, donanımsız hissettiren kısım. Ama biz dünyaya kendimiz olmak, kendimizi gerçekleştirmek için geldik. Bir yandan da toplumun kuralları, toplum baskısı, toplumun olması gerektiğini iddia ettiği, düşündüğü kalıplar, normlar hepsi bir yandan kişiyi köşeye sıkıştıran, kişiyi depresyona iten, kişiyi aslında kendiyle yabancılaştıran -çünkü sürekli kendini bastırmak zorunda hissettiği için tabii ki kendiyle bir yabancılaşma, kendini susturduğu için- kendiyle yabancılaşmak kesinlikle çok mümkün ve yaşanacak bir şey. Yaşanan bir şey daha doğrusu. İnsanoğlunu bekleyen en büyük çatışmalardan birisi budur.
Aslında kendini gerçekleştirmiyordur, kendisini serbest bıraksak kendini bambaşka türlü gerçekleştirecek, varoluş nedenini bulacak, yaşam amacını bulacak ve bunu ortaya koyacak. Ama baktığınızda, toplumun içinde kabul görmeyeceği, eleştirileceği, sevilmeyeceği için kendi hali onaylanmayacağı için kendini sürekli yok saymak, en büyük zehir bu. Sonra en önemli savunma mekanizması olarak kendimiz olmayı, özgün olmayı, yaratıcı olmayı, kendimizi ifade etmeyi bırakırız. Aslında bunu bir savunma mekanizması olarak yaparız. Çünkü bir yandan sevilmek; onay görmek, kabul görmek vardır ve bu kendimizi güvenli hissettirecek, güven alanını oluşturur aynı zamanda. O yüzden bizim için öncelik güvende olmak, onaylanmak ve sevilmektir. Ondan sonra kendimizi gerçekleştirmeyi deneriz.
Ama bu sefer de kendimizi tanımayacak kadar kendimizden kopuk, toplum kurallarına aykırı hareket etmekten korkan, dışlanmaktan, marjinal gözükmekten, çılgın gözükmekten, belki uyumsuz gözükmekten korkan; ruhları, kişilikleri bastırılmış, kişilik özelliklerini ortaya koyup ifade edemeyen birer zombiye dönüşürüz. Gerçek yaşam becerisi, zombiye dönüşmeden, kendimizi güven alanında tutmak için çabalamadan, aynı zamanda olabildiğince -tabii sosyal çevre, yeni dünya düzeni, bu konjonktüre olabildiğince uyumlanarak, kendimizi ifade etmeye çalışmak...
En azından her mümkün ortamda, her mümkün anda. Yani burada ya hep ya hiç gibi bir tavır bizim gelişimimizi de engeller. Çünkü bizler ya kendi geleceğimizi planlamak için kendimizi baskılayalım, kendimiz olmayalım, kendimizi gerçekleştirmeyelim ya da tamamen kendim olayım ama bunu güven alanından çıkarak, buna bağlı başka sıkıntılara kapı açarak yapayım. Burada ya hep ya hiç mantığından uzak, ancak böyle dengede bir yaşam, dengede bir başarı yolculuğu elde edilebilir.
Sevgilerimle...