Bugüne kadar dünyada milyonlarca, hatta belki milyarlarca insan hep affetmeyi konuştu, affetmeyi düşündü, kişisel gelişim sektörü affetme üzerine. Seminerler, eğitimler, workshoplar, atölye çalışmaları, kitaplar, podcastler ve bunun gibi bir sürü kaynaktan insanlara affetmenin önemini, affetmenin değerini, affetmenin insanı nasıl özgürleştirdiğini, affetmenin insana nasıl faydalı olacağını, insanı nasıl ruhen iyileştireceğini anlattı durdu. Oysa affetmek aslında sandığınız kadar insana, insanoğluna iyi gelecek bir şey değil.
Şöyle ki biz eğer birisine "affediyorum, seni affediyorum" diyorsak bunun içinde gizli bir kibir vardır, bir EGO vardır, bir küçümseme vardır ki biz kendimizi karşı taraftan daha üstün, daha gelişmiş, daha yüksek mertebede gördüğümüz için onun hatalı olduğuna karar vermişiz, onu yargılamışız, onun hatasını tespit etmişizdir. Bu da kendimizi karşı taraftan daha üstün, daha güçlü, daha hatasız olduğumuza inandırmıştır.
O zaman şöyle söyleyebilir miyiz; affetmek belli bir duygu, bir his, kibirli bir eylemdir. Keza özür dilemek de öyle. Eğer biz bir insandan özür diliyorsak bu sefer kendimizi yargılamışızdır, kendimizi hatalı, kendimizi eksik, kendimizi problemli görmüşüzdür, kendimizi sorunlu görmüşüzdür. Peki o zaman bizler "seni affediyorum" ya da "senden özür dilerim" dediğimizde yeterince özgürleşemiyorsak, aslında bu iki cümle de yargılamadan kaynaklanıyorsa yargılama sebebiyle biz bunu söylüyorsak gerçekte ne yapmalı?
Çünkü yargı barındıran, ya da kendini eleştirme, kendini beğenmeme, kendini küçümseme barındıran hiçbir duygu zaten sağlıklı değildir. Bu tür durumlarda süreci kabullenmek, süreçle yüzleşmek, süreci olduğu gibi sindirmek oldukça yaratıcı bir yöntem olabilir. Ya da özür dileyeceksek ya da affedeceksek bunun durum tespiti şeklinde yapılması bizim için en sağlıklı, en dengeli, bize ve karşı tarafa en faydalı olacak eylemdir. Yaşamda gösterdiğimiz duygusal tepkilerin bir hiyerarşisi vardır yani bir sıralaması vardır, korku ve suçluluk duygusu merdivenin en alt basamaklarında yer alır.
Yani bizim yaşamda gösterdiğimiz duygusal tepkilerin en düşük frekanslı, en sağlıksızı korku ve suçluluk duygusudur. Onların üzerinde güven, kabul ve affetmek bulunur. Tamam sıra böyle bunu unutmayın fakat en tepede sevgi, takdir ve bilgelik vardır. Evet bu basamaklarda affetmek de var ama bütüne hizmet eden parçayı gördüğünüzde affetmenin çok küçük bir detay olduğunu anlayacaksınız. Affetmenin, burada gösterilecek tepki anlamında söylüyorum, en etkili yöntemi bana bu deneyimi yaşattığın için teşekkür ederim olmalıdır.
Çünkü çoğu insan "seni affediyorum ama bunu asla tekrar yapma" anlamında kullanır. Yani aslında affetmeyi şartlı kullanır. Bu çoğu açıdan baktığınızda yetersiz ve koşullu bir sevgi göstergesidir. Yani bunu eşinize, çocuğunuza, aile fertlerinize söylediğinizi düşünün. İlla bir can düşmanınıza söylemenize gerek yok. İşte bu yüzden affetmeyi evet yapacağız ama bunu "lanet olsun, mecburum, kendim için affetmek zorundayım" ruh haliyle değil ya da "seni affediyorum çünkü senden üstünüm" değil, aslında bu sadece bir deneyimdi ve ikimize çok şey öğretti mantığı ile yapacağız. Ve bu duyguyla yaparsanız, işte orada gerçek mütevazi, sevgi tabanlı bir affetme söz konusu olacaktır.
İşte bu iki tarafı da gerçekten özgürleştirecektir. Affetmeye bir de şu gözle bakarsak çok daha sağlıklı sonuçlar elde ederiz; acaba doğru şeyi mi affediyoruz? Yani belki de ortada affedilecek bir şey yoktur. Hiç böyle düşündünüz mü? Yani en ufak şeye kızıp, kırılıp, küsüp başka insanlarla affetme ve özgürleştirme bağları kuruyoruz. Acaba gerçekten dikkatli baksaydık belki de bu kadar affedecek bir şey yoktu. Şöyle ki yapılan spesifik hatalarda bile, şartlar, durum, konum göz önünde bulundurulunca kişiyi olduğu gibi kabul edip etmediğimize de bakıp gerçekten affedecek bir şey olup olmadığına tekrar karar vermek lazım.
Aslında şunu söylüyorum, affetmek mesele değil, olabildiğince affedecek bir şey oluşmasına izin vermemek acaba daha büyük özgürlük olabilir mi? Hayatımıza bir de bu açıdan bakmakta bir fayda var mı? Affedenlerin derin bir kibirle bir de sonuna "büyüklük bende kalsın" demesi yok mu? Hayır biz kimiz? Kimiz ki kimden büyüğüz? Bunu kim karar veriyor? Buna karşımızdaki kişinin yaptığı mı karar veriyor? Eğer öyleyse Allah bile kullarını kolaylıkla affediyorken biz kim oluyoruz da ya insanları affetmiyoruz ya da süründürüyoruz yıllarca? İşte yine o derin gizli kibir devrede. Tam da bahsettiğim buydu. Affetmek dışarıdan göründüğü kadar masum olmayabilir. Bence değil ama siz bu bakış açısıyla bakın diye yumuşatarak söyledim. Durumu kabullenip kişiye yaşattığı deneyim için teşekkür etmek gayet yeterli huzurlu, sevgi dolu. Affetmenizi gerektirecek bir deneyim yaşamadığınız güzel bir hafta dilerim, sevgilerimle...