NY(Dt. Nur Yaman): Merhabalar Ozan Bey hoş geldiniz teklifimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz sizi biraz tanıyabilir miyiz?
OB(Prof. Dr. Ozan Bahar): Efendim ben 1971 Mersin Silifke doğumluyum. Bir Yörük çocuğuyum. Babam rahmetli Gülnar, annem Silifkeliydi. Ben Silifke doğumluyum. Tabii baba da emekli bir Jandarma subayıydı. Dolayısıyla hayatımız 2 yıl Doğu 2 yıl Batı bu şekilde geçti. 1988 yılında Kara Harp Okuluna girdim. 92 yılında Jandarma Teğmen olarak mezun oldum. 93 yılı 6 ay İstanbul Tuzla Piyadecilik eğitimi. Ondan sonra 4 ay Foça Komando Okulu. Gözlüğümü sakladım komando olur raporu aldım ve komando oldum.
NY: ????????
OB: Evet sonra jandarma Subay Okulu dönem birincisiydim. 57'nci dönem Subay Okulu birincisi olarak yaş kütüğüne Yıldız çakma şerefine nail olduk ve ondan sonra 2 yıl Güneydoğu'da terörle mücadele -terörün terör zamanı- Diyarbakır Silvan Ergani komutanaydım. 2 Şehit verdim birisi 7 metre solumda, mayına bastım ne bileyim çok çatışmaya girdik. Teröristlerle bizzat karşı karşıya kaldık, derken 96 yılında Diyarbakır Ergani'den Muğla'ya tayinim çıktı. 11 Ağustos'ta eşimle düğün yaptık Ankara'da. 19 Ağustos'ta Muğla'da göreve başladım. 2 Ekim gecesi bir görev dönüşü kaza geçirdim ve parapleji diyorlar. Siz diş hekimisiniz ne olduğunu bilirsiniz parapleji, yani belden aşağım felç oldu. İlk 1 ay tamamen yatağa bağlı idim. Omurilik ameliyatı geçirdiğim için bir santim de olsa kafayı kaldıramıyorsunuz. Tamamen pipetle sıvı gıdayla besleniyorsunuz. Bir ay! Pandemi dönemi çok televizyon kanalı bana bağlandı. “Hocam insanlar evinde sıkılıyor biraz “Vazgeçme”yi konuşalım.” Diye. Yani “Evde iseniz, sıcak bir yiyecek ekmeğiniz, çorbanız varsa sıcak bir yuvanız varsa evde sıkılıyorum demek bir şımarıklık” demiştim ben. Bunu neye dayanarak söyledim? Ben bir ay hiç kafayı kaldırmadan yatağa bağlı kaldım, ameliyat sonrası. Ondan sonra bir yıl eşimle beraber fizik tedavi süreci. GATA Bursa Askeri Hastanesi. Farklı farklı yerler ve kendimizi de biraz tolere ettikten sonra bir yıl da öyle geçti. Kazanın üzerinden 2 yıl geçmişti, lojmanlarımız o zaman Muğla'da rektörlük binasına bakıyordu. Şimdi Muğla Meslek Yüksekokulu oldu bina 9 katlı bir binadır. Tabii ben dönem birincisiyim, okumayı ve araştırmayı çok seviyorum. Yaşım çok genç, maaşımı alıyorum, iki asker, bir araba… Sağ olsun beni Fizik Tedaviye, istediğim her yere götürüyorlardı. Beni çok seviyordu sağ olsun Taci Albay ama bir yerlerde bir şey eksikti Nur Hanım. Ruhumda bir eksiklik hissediyordum. Mutlu değildim, eşim yanımda, maaşım vardı. Ama...
NY: Neydi o eksiklik?
OB: Victor Frankle'ın “İnsanın Anlam Arayışı” kitabında belirttiği gibi yani İnsanlara, İkinci Dünya savaşında çok ağır toplama kamplarında Yahudiler -ki buradan Yahudi sempatisi gibi algılamayın- sadece bir insanın fiziksel ve ruhsal anlamda sınırları neresidir? Ne kadar işkence yapar, ne kadar eziyet ederseniz dayanabilir, hayatta kalabilirler? İşte Victor Frankle böyle bir insan. Hayatta
kalabilmiş, her türlü acıya, ıstıraba rağmen. Nasıl yapmış, anlatıyor. İnsan zihni çok güçlü. Düşünceler çok güçlü. Victor Frankle tutsak olduğu ağır şartlarda bile zihninde yeni kitabını yazmaya çalışıyor. Ki kendisi psikolog biliyorsunuz. Kafasında olayları analiz edip sürekli onu mutlu edecek işiyle ilgili bir şeyleri sürekli oynamış. Beni de bu anlamda hayata bağlayan ne oldu? Ozan Bahar kimdir dediniz biraz uzun anlattım ama. 98 yılında içeriden bir şey beni dürtüyordu Nur hanım. Çünkü çalışmam gerekiyor, üretmem gerekiyor, hayata tekrar katılmam gerekiyordu. Para hiç önemli değil, para bir şekilde geliyor zaten. 1998 yılında, yüksek lisansa vaktimi iyi değerlendireyim diye başladım ve o
süreç bizi bugün Profesör Doktor Ozan Bahar, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin tekerlekli sandalyedeki ilk dekanı sıfatına getirdi. Şu anda dekan değilim ama üniversitenin 2 dönem çok güçlü rektör adayıydım. Eğer cumhurbaşkanımız bizi atasaydı, hem Türkiye'de hem de Dünya’da tekerlekli sandalyedeki ilk Rektör olma unvanını da alacaktık. Nasip! İşte Ozan Bahar bu, Nur Hanım kısaca. Efendim aciz bir kul aslında…
NY: Gerçekten çok etkileyici ve inanılmaz bir mücadele ermişsiniz. Kendinizle zaten mücadeleniz. "Ne yapabilirim?’i aşmaya çalışmışsınız. Anlattığınız deneylerden birkaç tanesini ben de biliyorum Dr. Mengenenin yaptığı deneylerden bahsediyorsunuz –ki bu tıp adına utanç verici bir şey. Kendisi doktor olmasına rağmen insan hayatını bu derece kullanması gerçekten çok üzücü.
OB: Herkesin İmtihanı farklı farklı… Allah, Kur'an'da Fetih suresinde “Biz sizi canınızla, malınızla ve
evlatlarınızla sınarız.” Diyor. Allah evlatlarımızla -Allah'ım korusun sınamasın! Ben sağlığıyla sınanan bir insandım. Şimdi farklı sınavlarım var, ne yazık ki. Ne yazık ki demeyelim Allah'a yaklaştıkça sınavın şiddeti artıyor. Dolayısıyla da insanın kendini hayata bağlayacak bir işi, bir uğraşı olmalı. Hani moda bir laf var ya “akışta kal” bunlar literatüre moda olarak giren şeyler ama "akışta kalmaktan kasıt ne?
Yani seni hayata bağlayacak şey ne? Ben şimdi derslerimde /seminerlerimde “Sizi hayata bağlayan ne? Hayatınızın anlamı ne? Ne yapmaktan mutlu olursunuz?” diyorum bana böyle bakıyor insanlar. İnsan hayatının anlamını bulduğu zaman çok daha güzel bakıyor. Tabii benim buradaki hayatı anlamlandırmaktan kastım, daha çok uhrevi yani ahirete, ebedi hayata yönelik… Niye yaratıldın? Kimsin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun? Görevin ne? Allah seni niye yarattı? Kısacası
aslında insanlığın en büyük keşfi insanın kendini keşfetmesi. İkinci kitabımda biraz tasavvuftan
bahsediyorum Nur Hanım.
NY: "Nasıl Mutlu Olurum" ile ilgili de bir röportaj yaparız inşallah. ???????? .
OB: Yaparız ???????? .Büyükler, evliyalar şöyle ifade eder. İnsanın ruhuna keşif neden bu kadar önemlidir? Çünkü Allah kendi ruhundan insana ruh nef eylemiştir ruh üflemiştir. Herkesin içinde Allah/ Resulullah vardır. “Allah'ın ruhu peygamberin nuru vardır.” Kişi kendi içindeki öze döndüğü zaman, kendi içinde o ruhuna kodlanan kodları deşifre edecek. İşte insan da başlı başına bir kainattır. Her ne varsa alemde hepsi var Adem'de “denir. İnsanlar katip, ağaçlar kalem, denizler mürekkep olsa, ruha yazılı olan ilmi, yazmaya muktedir olamaz. Bu cümleyi belki ilk defa okuyucular/ insanlar duyacak.
Derler ki Ruha böyle bir ilim yüklenmiştir. İşte o yüzden insan kendine dönmelidir. İnsan kendini keşfettiği, kendi içindeki Allah'ı, kendi içinde Hak’kı bulduğu zaman aslında hiçbir şeye ihtiyacı yok. İnsan ne kadar güçlü olduğunu görecek O yüzden Allah hepimize kendini keşfetmeyi kendi içindeki yolculuğu, “seyri sülük” yapmayı inşallah Allah nasip etsin diyelim Nur Hanım.
NY: Güzel bir yolculuktan geçmişsiniz ve ben gözlerinizde o ışıltıyı görüyorum. Dediğiniz gibi burası (DÜNYA) sanal alem. Aslında hepimiz bir simülasyonda yaşıyoruz. Bir Matrix'in içindeyiz.
OB: Çok doğru asıl Hayat diğer tarafta bizi bekliyor.
NY: Hayatı, mutluluğu sevgiyi bulma yolunda geçmiş bir yolculuğunuz var. Çok kişiye örnek olacak, ilham vereceksiniz. O yüzden ben bu anlamda herkesin adına size çok çok teşekkür ediyorum.
OB: Ben teşekkür ediyorum vazgeçme de şunu yazıyoruz.
SEVGİYİ, AŞKI BİLMİYORSA BİR GÖNÜL,
NEYE YARAR BİR ÖMÜR.