Güzel ülkemin güneyi KIYAMETİ yaşadı. BEREKETLİ HİLAL de denilen, medeniyetlerin beşiği, beşik gibi sallandı 6 Şubat sabahı.
Sadece sallansa iyi, yıktı geçti hilali. Ama kimsenin gücü yetmez “HİLALİ” yok etmeye… Kim bilir kaç kere bittik dedik. Her seferinde daha güçlü uygarlıklar halinde çıktık ortaya.
99 depreminde kızım 33 günlüktü. Lohusa psikolojisiyle iki kat etkilendim doğal olarak yaşananlardan. 15 Ağustos gecesi Adapazarı’ndan kuzenimin düğününden sabah saat 03.00 sularında, yani deprem gecesinden bir gün önce döndük. Ertesi gün annemlere gittik, kızım bütün gün huzursuzdu. 1 dakika bile oturmama izin vermiyor. Sürekli kucak ve emmek istiyordu. Bu da çok yordu beni. Gece sızmışız ikimizde…
Ve hava inanılmaz sıcak, klima çalışıyor diye pencere kapalı. Gece depremle uyandım. İlk depremle fırladım yataktan kızım yok. Yere mi düştü diye baktım, yerde yok, beşikte yok. Elektrik yok. Çıldıracağım. Asır gibi gelen saniyeler sonra buldum kuzumu. Klimadan kaçıp, yatağın ayak ucuna geçmişiz meğer. Sızmışım, hatırlamıyorum.
Kucağıma aldım, sarılıyorum. O mu beni teselli ediyor, ben mi onu bilmiyorum. Derken 2. Deprem oldu. Kulaktan dolma bilgilerle eşik altına geçtik. Sürekli dua ediyorum.
“Allah’ım ne olur sütüm kesilmesin!” diye…
Sonra nihayet deprem durdu. Salona geçtik. Bir güzel oturduk. Bir de mum yaktık, elektrikler kesik ya…
Sonra baktım herkes sokakta… Biz de çıktık dışarıya bir sabahlık alıp üzerime, herkes aynı durumda… Dedik bi dolaşalım, bakalım ne durumdayız? Sahile indik, caddeyi (Bağdat cad) dolandık. Yıkım yok çok şükür. Haber almak için radyoyu açtık, pek çok radyo bant kaydı koymuş, derin uykuda… Sadece bir kanala denk geldik. Canlı yayındalarmış, onlar da bizim gibi şokta… Merkez üssü burası değilse Allah yardımcıları olsun dedik. Gece boyunca sallandık durduk.
Gün ışıyınca öğrendik ki merkez üssü Gölcük ama Adapazarı, İzmit, Bolu, Yalova her yerde ölüm kol geziyor. Taş taş üstünde baş baş üstünde kalmamış… Cep telefonları var ama ulaşılamıyor kimseye… Teyzemler, dayımlar Adapazarı’nda, halamlar Bolu’da, eltimler İzmit’te.. Şeytan üçgeni anlayacağınız.
Kahroldum kelimenin tam anlamıyla, “Düğüne vedalaşmaya gitmişiz biz.” dedim.
Ertesi sabah açık alanda toplandık, çaresizlikle… Kadının biri “Oyuncak bebek mi dedi?” kızımı gösterip, zaten canım burnumda. “Evet depremde ilk kurtarılacak şey oyuncak bebektir tabi.” deyip tersledim kadını…
Çocukluğumdan beri hep olurdu deprem. 1-2 sallar geçerdi. Anlayamazdım “Nasıl oluyor da ölüyordu insanlar depremde?” “Deprem öldürür mü? “ Ta ki 99 depremine kadar. İlk defa o gece karşılaştım, depremin korkutucu yüzüyle…
Coğrafya da derslerinde öğretmenlerimiz anlatırdı FAYın ne olduğunu, anlamazdım bir türlü. Oysa bizim için Fay deterjandı. Bir Vim var bir de Fay… Ta ki 99 depremine kadar.
Bir eve taşınırsın, “Allah huzur versin.” Derler. Anlamam bir türlü neden böyle denildiğini, “İnsan evinde elbette ki huzurludur. Laf işte…” diye düşünürdüm. Ta ki 99 depremine kadar.
O gece tüm dengelerimiz alt üst oldu. Deprem kuşağındaki ülkemin gerçekleriyle yüz yüze geldik. Gündüz evdeyiz, hava kararmaya başlayınca dışarı çıkıyoruz. Gecelerce eve giremedik. Sanki deprem sadece gece olurmuş gibi. Arkadaşım dedi “Tatile gidelim, en azından biraz uyuyabiliriz belki… “Bodrum’a gittik. Biz oradayken Bodrum’da da deprem oldu.
Bir gün muayenehanedeyiz. Kızımın yaptığı bir şeyden sekreterim korktu. “100 yıl ömrüm varsa yarısı gitti… “ dedi. O sırada da hastamı uğurluyorum. Hastam olan kadın, “Ben 40 yaşımı göreceğimi düşünmüyordum.” dedi. Nasıl yani? En fazla 3-5 sene var. 35-36 yaşımdaki birinin 40’ı göremeyeceğini düşünmesi şaşırttı beni. Meğer Düzce depreminde kızıyla beraber enkaz altında kalmışlar. Oğlu diğer odadaymış, 5-6 yaşlarındaki kızıyla yan yana, kucak kucağa.. Bir anne “Allah’ım önce kızımın canını al diye dua eder mi?” Dedi. Oğlunun zaten öldüğünü düşünmüş… Baba evine ziyarete gittiklerinde yakalanmışlar depreme. Müstakil ev.. Oğlu kurtulmuş ilk anda. O sırada eğer önce ben ölürsem, kızım benim cesedimle kalır da korkar, diye böyle dua etmiş.
Olağanüstü olaylar, olağanüstü duygular yaratıyor.
Ve hiç unutmuyorum Düzce depreminden 1 hafta önce Şile’de denize girdik biz. Hava da deniz de o kadar sıcaktı Ekim sonunda…
En güvenli yer Konya, hiç deprem olmaz orada denilen Konya’da bile deprem oldu o sene…
Her sarsıntıda o günlere gidiyorum yeniden… Geçtiğimiz Kasım ayındaki normalde uyuduğum saatlerde yetiştirmem gereken bir video hazırlıyordum. Omzuma bir el dokundu. “Of Efes (kedimiz) git başımdan” dedim. Elimi attım, elim boş kaldı. Efes yan tarafta mışıl mışıl uyuyor. Dedim “Ne oluyor? İyi sıhhatte olsunlar mı geldi? “Diye düşünürken. Bir başladık sallanmaya… 11. Katta oturuyoruz. Koltuk gülle gibi kaldırmaya çalışsan kaldıramazsın. Koltukla beraber gittik geldik. Uzunca bir süre kalp çarpıntım devam etti.
Bu 23 depremi için 99 depreminin en az 3 katı diyor, her iki depremi de yaşayan arkadaşlarım. Çok kayıplarımız oldu. Çok mucizelerimiz de oldu. Allah gidenlerin mekanlarını Cennet eylesin. Yaralılara şifa, kalanlara sabır versin.
Biz de Profil Analiz Uzmanlığı Derneği olarak elimizi taşın altına soktuk. Hocamız ve Derneğimizin başkanı M. Fatih Hanoğlu, Antakyalı. Ailesi de oradaydı. Hemen ilk gün fırladı gitti. İmkânsızlıklarla ulaştı, ertesi gün Antakya’ya…O, sahada yardımcı oldu insanlara... Biz de burada… İlk etapta gelen bağışlarla ihtiyaç sahiplerini buluşturduk. Devam edecek…