Yavuz sultan selim kan dökücülüğüyle o kadar meşhurdur ki o kadar sık devlet adamı katletmiştir ki sadrazam bulmakta zorluk çektiği dile getirilir. Hatta yaşadığı zamanda halk arasında beddua şekli olarak halkın kızdığı kişilere dilerim ki Sultan Selim’e sadrazam olasın şeklinde beddua ettiği halk arasında sadrazamlarının sonunun ölüm olduğu rivayeti yaygındır.
Şunu da vurgulamak isterim ki Osmanlıcıların, yeni Osmanlıcıların, Hilafetçilerin, şeriatçıların, tarikatçıların Kureyş’e mensup olmamasına rağmen halife saydıkları ilk Osmanlı halifesi kabul ettikleri yavuz sultan selim Şii İslam mezhebi yanlılarını da kendisine hedef seçmiş şah İsmail ile savaşı öncesinde çoluk çocuk demeden topluca katliamlara uğratmıştır.
Bu yüzdendir ki Şii İslam Türkler yavuz sultan selime karşı bugün dahi nefretlerini dile getirmekten çekinmeyebilirler. Hatta onun isminin bazı kamu eserlerine verilmesine bile iyi gözle bakmayabilirler. Diye düşünmek mümkündür. Şunu da vurgulamak isterim ki muazzam başarılı gösterilen Yavuz Sultan Selim’in Hristiyanlar karşısında kazanılmış hiçbir zaferi yoktur.
Yavuz Sultan Selim yaşadığı süre içerisinde yaptığı savaşlarla iki büyük Türk devletini yıkmıştır. Bunların birisi Türk Memluk devleti diğeri Safevi Devleti’dir. Hatta Safevi Devleti’ni tamamen sona erdirememiş sadece bu devletin Anadolu üzerindeki, Irak üzerindeki hakimiyetini, hakimiyet kurmasını sonlandırabilmiştir.
Bu arada son verdiği büyük Kadiroğluları beyliğini ortadan kaldırması onun toprakları üzerinde yerel Kürt beyliklerine muhtariyet vermesi bugünlere kadar uzanan Türk Kürt çatışmasının bunun getirdiği huzursuz ortamın temellerini ortaya atan kişi olmasını da sağladığını söyleyebiliriz.
Yavuz Sultan Selim’in Türk milletine getirdiği ve bugünlerde dahi huzursuzluklara sebep olan en büyük getirisi Abbasî halifeliğine son verip halifeliği üzerine alması olmuştur. Bu icraatın temelinde hilafet sisteminin dört halife devrinde ortaya çıkış amaç ve sebeplerinden, kaidelerinden farklı bir duruma gelmesini sağladığını görebiliriz.
Çünkü Yavuz’un bu davranışıyla halifelik makamı artık Arap ırkından ve peygamberin ata soyunun elinden ebediyen çıkmıştır. Emeviler devrinde peygamber soyunun elinden çıkmış olan hilafet makamı Abbasîler devrinde peygamberin amcası Abbas soyunun eline geçmiş, önce devletleri yıkılsa da Memluk devleti bünyesinde hilafet makamı yine de Abbas oğullarının tekelinde kalmıştır.
Yavuz Sultan Selim Kaim Bin Emrillah’ın elindeki hilafeti almakla Abbasoğlularının tekelindeki hilafeti Osmanlı soyuna geçirmiş üstelik seçimle belirlenen hilafet makamını Osmanlı hanedanının saltanata geçme kaideleriyle birleştirmiş. Osmanlıda sultan olan herkes otomatikman halife olma durumuna gelmiştir. Bu nedenle Yavuz’dan itibaren Osmanlı tahtına oturan ister çocuk yaşta olsun, ister yaşlı olsun, isterse saf veya deli olsun Osmanlı sultanı olduğu gibi aynı zamanda İslam dünyasının halifesi sayılma gibi bir duruma getirilmiştir.
Bu nedenle İslam dünyası gerçek manada halife olarak Osmanlı sultanlarını kabul etmiş veya etmemiş bu konuyla kimse ilgilenmemiş, Osmanlı topraklarında veya Osmanlı toprakları dışındaki İslam dünyası işine geldiğinde Osmanlı halifelerini halife kabul eder görünmüş işine gelmediğinde kabul etmemiştir.
Nitekim 1. Dünya savaşında Osmanlı halifesi Sultan Mehmet Reşat bütün İslam dünyasını Osmanlı karşısındaki Hristiyanlarla din adına savaşa çağırdığında yani kutsal cihat ilan ettiğinde katılım yok denecek kadar az olmuş hatta Osmanlı sınırları içindeki Arap İslamlar bile rakibimiz itilaf devletleri nezdinde savaşa katılmışlardır. Devam edecek…