Geride bıraktığımız 23 Aralık tarihi Cumhuriyet tarihimiz ve devrim tarihi açısından önemli bir tarihtir.
Toplumumuzda pek çok kimse önemli dediğim ve önemli gördüğüm bu tarihi ve bu tarihteki olayın ne olduğunun belki de farkında bile olmamıştır. Ama yine de 23 Aralık tarihinin Mustafa Fehmi Kubilay’ın, Bekçi Hasan ve Şevki Beylerin Gericiler denilen Çember Sakallılar denilen bir grup insanın yarattığı irticai ayaklanma sırasında şehit edilişlerinin
94. yıldönümü olduğunu hatırlayabilmektedirler. Evet değerli okurlarım 1930 yılının 23 Aralık’ın da başlarında Derviş Mehmet denilen Çember Sakallı tarikat mensubu bir şahsın bulunduğu bir avuç gerici tarikat mensubu İzmir’in menemen ilçesinde bir ayaklanma başlatma denemesinde bulunmuşlardır. Menemen Müftülük Camiinin bünyesinde harekete geçen camideki yeşil bayrağı alıp bir sırığa takarak cami önünde tekbirler getirerek şeriat istediklerini belirten eli silahlı bu kitle Menemen İsyanı denilen gerici faaliyetini resmen başlatmışlardır.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde eski rejim taraftarlarının hilafet ve şeriat yönetimi isteyenlerin bu tür yönetimlerden nemalanan tarikatçı yobaz softaların onlarla aynı düşüncede bulunan kişilerin çıkarttığı ikinci ve önemli bir isyan harekâtı olan Menemen Olayı bu şekilde başlamıştır. Derviş Mehmet’in başında bulunduğu grup aslında Menemenli değildir. Ama isyan başlatmak istedikleri yer olarak Menemen’i seçmişlerdir. Bu seçiş tesadüfimindir? Yoksa bu bir avuç gericiyi yönlendiren perde gerisindeki mihrakların tespit etmesi neticesi midir? Dün olduğu gibi bugün de kesinlikle belirtilebilecek bir durum değildir.
Hatta bu grubu bu işe yönlendiren mihrakların iç mihraklar mı, dış mihraklar mı olduğu hiçbir zaman kesin olarak belirtilememiştir. Onların hangi amaçla hareket ettiğini bile anlamak mümkün olmamıştır. Şartlanmış gerici yobaz kafaların yaptığı bu isyan denemesini hilafetçilerin, tarikatçıların, şeriatçı grupların kabaca irticai grupların, gericilerin yaptığını söyleyen iddia eden çevreler olduğu gibi bu faaliyeti o zamanın tek parti yönetiminin gerici grupları imha etmek için bir bahane yaratmak amacıyla bu icraatı yaptırdığını söyleyen çevrelerde, iddia eden çevrelerde görülmüştür.
Bu iddiaların ikiye bölünmüşlüğünün sebebi Cumhuriyetçi ve Atatürkçülerle onlara karşı olanların bu olaya farklı açıdan bakmaları olduğu muhakkaktır. Menemen İsyanı veyahut Kubilay Olayı dediğimiz bu isyan hareketinde hedef alınan Cumhuriyet sisteminin devrilip yerine şeriatçı dine dayalı bir devlet istemek olduğu ortadadır. Hedeflenen laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kemalist sistemin ortadan kaldırılmasıdır.
Öyle ise bunu yapanların kim olduğu gün gibi aşikârdır. Bu olayı gerçekleştirenler şüphesiz daha önce de belirttiğim gibi hilafetçiler, feodal rejim yanlıları, şeriat düzeni isteyenler ve tarikat mensuplarıdır. Bunların arkasında onları destekleyen dış mihrakların İngiltere, Fransa başta olmak üzere Avrupalı Hristiyan Devletler belki de ABD olabilir. Bu o kadar önemli değildir.
Çünkü bu dış mihraklar Cumhuriyet rejimini, Kemalist ve laik sistemi yıkmak için sürekli hazır bir tehdit unsuru olan bu irticai gruplara destek vermiş olmaları fazla bir önem ifade etmez. Önemli olan bu irticai grubun yarattığı tehdittir. Nasıl Fatih Sultan Mehmet’e kadar Bizans’ın elindeki İstanbul Osmanlı İmparatorluğu için devleti için sürekli bir iç tehdit özelliğini taşımışsa bu irticai grup veya gruplarda Laik, Kemalist Türkiye Cumhuriyeti için aynı özellik ve durumu göstermişlerdir.
Ne tuhaftır ki Cumhuriyetimiz 100 yılı dolduran bir ömrüne rağmen hala sözüne ettiğim Osmanlıcılar, Yeni Osmanlıcılar, şeriat yönetimi isteyenler, tarikatçılar, cemaatçiler ve bunlara ilaveten Türk ırkının farklı alt gruplarını oluşturan Kürtler, Kafkasyalı bazı gruplar kendini Rum Pontus Devletinin ardında kalmış nesilleri sayan kitleye mensup kişiler, Osmanlının soykırım yaptığını iddia eden Ermeniler hep birlikte oluşturdukları bir kitle olarak Cumhuriyetimizi oluşturan laik, Atatürkçü devlet sistemimizi yıkmak amaçlarına ulaşmak için hala dış mihraklarla irtibat kurmaya işbirliği yapmaya hazır bir görüntü vermektedirler. Belki de işbirliği halinde olabilmeleri mümkün görünmektedir.
Nasıl Bizans Osmanlı düşmanı yabancı devletlerle ve Osmanlı merkezi yönetimine başkaldıran iç unsurlarla ortak hareket etmeye her zaman hazır olmuşsa bu irticai grup da yani halifeciler ve şeriatçılar, tarikatçılar da Türkiye Cumhuriyeti için aynı özelliği göstermişlerdir. Nitekim bu grup Şeyh Sait Ayaklanmasına iştirak ederken hem Türkiye Cumhuriyeti’nin dış düşmanı Avrupa Devletleriyle başta İngilizlerle hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin iç düşmanı Ayrılıkçı Kürtlerle işbirliğine gitmekten çekinmemişlerdir. Devam edecek…