güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

TÜRK TARİHİ SADECE OSMANLI TARİHİNDEN İBARET DEĞİLDİR

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:46
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:46

Atatürk döneminde kamu binalarına ve kamuya ait eserlere isim verirken bu yüzden sadece Türk tarihi için önem taşıyan kitle ve kişilerin isimlerinden istifade edilmiştir. Atatürk’ün başlattığı bu akım kabaca 1960 lara kadar kesintisiz devam etmiş, Türk eğitiminde tarih eğitimi pek çok dallara ayrılarak Türk çocuğuna detaylı olarak verilmeye yönenilmiştir. Genel tarih, umumi Türk tarihi, İslam tarihi, Türkiye Cumhuriyeti tarihi, sanat tarihi, edebiyat tarihi, Osmanlı tarihi gibi farklı adlarla, farklı bölümler halinde eğitimi verilen tarih Türk insanının tarih anlayışını geniş utmasını sağlayan bir unsur olmuştur. Ama 90lardan sonra daraltılan tarih kavramının tarihçiliğimizi yine dar kalıplara sokmaya yöneldiğini görmekteyiz. Kaba bir değerlendirmeyle Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürkçülük dersi şeklinde sunulan tarih bölümünü saymazsak ağırlıklı olarak genç nesillere empoze edilen tarih Osmanlı ve İslam tarihi anlatımlarıdır. Üstelik son dönemlerde hemen hemen bütün televizyon ekranlarında yani televizyon kanallarında sunulan tarih bilgileri ve programları hep Osmanlı tarihi ve İslam tarihi ağırlıklıdır. Bunlar yetmezmiş gibi TV kanallarını özellikle TRT kanallarının sunduğu tarihi dizilerde de konu ağırlığı Osmanlı tarihinden seçilmektedir. Bu seçilen konularla Osmanlı tarihinin tanınmış simaları adeta bilinen ya da tanınan yönlerinden temize çıkarılmaya, aklanmaya çalışılmakta hatta bu amaçla olsa gerektir ki yapılan kurgulamalarda birbirinden farklı dönemlerde yaşamış tarihi simalar aynı dönemde yaşamış gibi gösterilebilmekte hatta tanınmış tarihi simalara yaşamadığı maceralar bile yaşatılarak onun şahsiyeti kurgulayanların aklına göre yüceltilmeye çalışılmaktadır. Nitekim Muhteşem Yüzyıl, Hürrem, Muhteşem Yüzyıl Kösem gibi adlarla adlandırabileceğimiz diziler ve Kuruluş dizisi bu çabaların görüldüğü tipik örnekler olarak değerlendirilebilecek dizileri oluşturmaktadırlar.  Bütün tarihi tanıtım kurulu televizyon programları ve bu programlarda yer alan tarihçiler adeta resmi Osmanlı tarihi övücüleri methedicileri olarak karşımıza çıkmakta nerdeyse tüm Osmanlı sultanlarını evliya ve akıl küpü gösterecek anlatımlarla karşımıza çıkabilmektedirler. Bütün bu Osmanlı hayranlığı toplumumuzun üzerine ağırlığıyla çökmüş vaziyette iken ülkemiz yöneticilerinin ve icraat sahiplerinin gerçekleştirdiği isimlendirmeler de bu konuda bu anlayışın yerleşmesine geleceğe yönelik şekilde hizmet etmeye yönelmiş görünmektedir düşüncesindeyim. Çünkü son yıllarda özellikle son 5-6 yılda ülkemizde gerçekleştirilen kalıcı önemli eserlere verilen isimlere baktığımızda hep Osmanlı yöneticilerinin isimlerine rastlamaktayız. Nitekim Marmara denizinde İzmit Körfezi üzerine gerçekleştirilen köprünün adı Osmangazi köprüsü olurken boğaza kazandırılan 3. Köprümüzün adı Yavuz Sultan Selim köprüsü olarak tespitle ilan edilmiştir. Bu iki köprünün isimlerinin Osmanlı sultanlarının adıyla verilmesinin tarihsel bir sebebini tespit etmek oldukça zordur. Çünkü her iki köprünün olduğu sahada isimleri verilen şahısları ilgilendiren veya o şahısların gerçekleştirdiği söylenebilecek olan önemli bir icraat ve özellik yoktur. Bir başka değişle söylemek gerekirse Osmangazi köprüsünün gerçekleştiği saha veya saha Osmangazi devrinin fethi olan topraklar değil daha ziyade Orhangazi’nin devrinin Osmanlıya kattığı topraklardır. Hele hele Osmangazi döneminde Marmara denizinde Osmanlı denizciliği açısından hiçbir icraat olmadığı ortadadır. Böyleyken neden bu köprünün adı Osmangazi köprüsü olmuştur bunu tarihsel sebeple izah edebilecek hiçbir anlatım bugüne kadar söz konusu olmamıştır. Aynı şekilde 3. Boğaz köprüsünün adının neden Yavuz Sultan Selim olarak verildiğini de tarihsel sebep olarak açıklamanın mümkün olduğunu düşünmemekteyim. İnsanın aklına İstanbul boğazı üzerinde bugüne kadar yapılmış en muhteşem köprü durumunda olan bu köprüye neden Kanuni Sultan Süleyman köprüsü denmeyip Yavuz Sultan Selim köprüsü dendiği sorusu da gelmiyor değil acaba Yavuz Sultan Selim’in hangi özelliği bu köprüye onun adının verilmesini sağlamıştır, doğrusu bunu merak etmemek de elde değildir. Şunu da hatırlatmak isterim ki Osmanlı yöneticilerinin yahut devlet adamlarının adının bir yerlere verilmesi sadece bu iki köprü gibi muhteşem olarak adlandırılan eserlerde kullanılmakla kalmamıştır. Yerel yönetimlerle, yerel yönetimlere bağlı teşekküller de isimlendirmek durumunda kaldıkları bina ve araçlarda genellikle Osmanlı devri yöneticilerinin yahut tanınmış simalarının isimlerini kullanmışlardır. Bu uygulamanın başını İDO çekmektedir. Ona ait deniz otobüslerinin ve feribotlarının pek çoğunun isimleri Osmanlı devri tanınmış simalarının adını taşımaktadır. Atatürk devrinde yapılan eski Türk tarihi ile ilgili uygarlıklara ait isimlerin isimlendirmede kullanılması icraatının zıttı bir uygulama olan Osmanlı yöneticilerinin ve tanınmış simalarının bu dönemde isimlendirmede kullanılması ülkemizin tarih anlayışının tekrar Atatürk’ün hedeflerinin aksine, yeni Türk tarih anlayışının aksine, Türk tarihini sadece Osmanlı tarihinden ibaret görme anlayışını şekline dönemeye başladığını göstermektedir düşüncesindeyim. Bence bu tarih anlayışı sakattır. Çünkü devletimiz bir Türk devletidir. Türklüğün tarihi sadece Osmanlı tarihinden ibaret bir tarih olmayıp çok daha öncesinden başlayıp günümüze ulaşan bir tarihtir. İskitlerden, Hunlardan başlayıp günümüze ulaşan Türk tarihi sadece Fatih Sultan Mehmet’i, Yavuz Sultan Selim’i, Kanuni Sultan Süleyman’ı, Sultan Abdülmecit’i, 2. Abdülmecit’i ve bunların mensup olduğu hanedanın yetiştirdiği sultanları yetiştirmemiş Alper Tunga’yı, Teoman’ı, Mete’yi, Çiçi Yabgu’yu, Bumin Kağan’ı, İstemi Kağan’ı, Bilge Kağan’ı, Kültigin’i, Alp Arslan’ı, Melikşah’ı, kılıç Arslanları, Selçuklu Sultanı Süleyman Şah’ı, Avrupa Hun Hükümdarı Atila’yı ve daha nicelerini de yetiştirmiştir. Bugün bir Türk devleti olarak yaptığımız başarılı icraatlarda, ortaya koyduğumuz başarılı eserlerde isimlendirmeler yaparken neden sözünü ettiğim bu ünlü Türk devlet adamlarının isimlerini veya devletimizin kuruluşunda rolü olan başta Mustafa Kemal olmak üzere onun yakın arkadaşlarının isimlerini kullanmıyoruz da sadece Osmanlı Sultanlarının isimlerini kullanıyoruz. Bence bunun sebebi ülkemizde Türk tarihini sadece Osmanlı tarihi olarak kabul etmek, göstermek ve görmek isteme anlayışının payı büyük olmalıdır. Ama unutulmamalıdır ki Osmanlı tarihi Türk tarihi açısından devede kulak bir tarihtir. Üstelik Osmanlı tarihinin Türk tarihi sayılıp sayılmaması konusunda tartışmalar yapılabilmesi de mümkündür. Çünkü bugün isimlerini isimlendirmede kullandığımız pek çok Osmanlı hakanı biyolojik açıdan tam Türk sayılmayıp melez hatta melezinde melezi sayılabilecek bir biyolojik köken sergiler durumdadır. Bugün isimlendirmede isimlerini kullandığımız pek çok Osmanlı devlet adamından aslına Türk olmayıp devşirme yoluyla getirilmiş, Müslüman olmuş, yabancı ırk mensubu kimseler durumundadır. Osmanlı ordusunun bel kemiği olan kapı kulu ocakları devşirme ve pencip dediğimiz usullerle Hıristiyan milletlerden toplanıp getirilen Müslüman yapılıp asker edilen çocukların oluşturduğu ordulardır.  Osmanlı ordusuna asker gönderen Erdel, Eflak Boğdan gibi bağlı Hıristiyan beyliklerin askerlerinin Türk olmadığı düşünülürse Osmanlı ordusuna ne oranda Türk ordusu demek mümkündür. Donanmada da durum aşağı yukarı aynıdır. Çünkü Osmanlı donanmasının en vurucu kesimini oluşturan Magrip ocakları denilen Cezayir, Tunus, Libya sahalarının Arap ve Magripli denizcilerinin emrindeki kısmı düşünülürse donanmamızda da saf bir Türk denizci kuvvetinden söz etmek mümkün değildir. Hal böyle olunca Osmanlı devleti kullandığı alfabe Arap alfabesi, kullandığı dil Arapça, Farsça ağırlıklı Osmanlıca olarak nasıl bir Türk devletidir. İste bu yüzden Osmanlı devletinin Türklüğü tartışmalıdır demek mümkündür düşüncesindeyim. Kaldı ki Osmanlı devletinin tarihi Türk tarihi açısından kısa bir devrenin tarihi olması nedeniyle Türk tarihi Osmanlı tarihinden ibaret değildir demekte haklıyız düşüncesindeyim. Bu yüzden uzun ve şanlı bir Türk tarihinin varisi olarak bizler ve ülkemiz tarih anlayışımızı Osmanlı tarihi ile kısıtlamamalı, edebiyatımıza ait eserlerimizi, güzel sanatlara ait eserlerimizi, mimari eserlerimizi her türlü projemizi isimlendirirken türk tarihinin her evresinden tanınmış simaların isimlerine yer vermeli tarih anlayışımızı geniş tuttuğumuzu hem kendi nesillerimize hem çevremizdeki milletlere açıkça ortaya koymalıyız. Bunu yaparken prensibimiz Türk tarihinin Osmanlı İslam tarihinden ibaret olmadığı düşüncesi olmalıdır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.