güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

TÜRK TARİHİ SADECE OSMANLI TARİHİNDEN İBARET DEĞİLDİR

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:46
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:46

Biz Türkler her fırsatta tarihe yön verdiğimizden söz eden adeta tarih yarattığımızdan bahseden bir milletizdir. Öyle ki bugün spordaki başarılarımızdan tutun da güzel sanatlardaki başarılarımıza, siyaset sahasında veya ekonomik sahasındaki mevzi başarılarımıza varıncaya kadar bu başarılarımızı övmek için bile Tarih yarattığımızdan söz ederiz. Zafer kazanan milli takımımız için veyahut farklı spor sahalarındaki ekiplerimizin zaferlerini dile getirirken milli takımımız veya söz konusu ekibimiz için tarih yazdı tabirini kullanırız. Üstelik bu davranışımız yani tarih yarattığımızdan söz edişimiz şairlerimize ve yazarlarımıza da geçmiş bir davranıştır. Tamamını hatırlamıyorum ama bir şiirde şair tarih yaratıcılığımızdan şöyle söz eder:

“Yavru bir tay gibi enime doğan

Tarihi bir zaman önünde yettim”

Bu iki mısralık tabir türkün tarih yaratıcılığını tarihe şekil verdiğini öz olarak ne güzel dile getirmektedir. Ama ne var ki biz Türkler tarih yaratmaktaki, tarihe yön ve şekil vermekteki başarımızı, maharetimizi nedense yazılı tarih tarihçilikte bir türlü gösterememişizdir. Bu yüzdendir ki insanın yeryüzünde yaşamaya başlamasıyla, başladığına inandığım Türk tarihini değerlendirmek, yazıya döküp sabitlemek hep yabancı milletlere kalmıştır. Tarihçilikteki geri kalmışlığımızı yerleşik yaşama geç başlayan bir millet olmamızda aramak mümkündür düşüncesindeyim. Çünkü yerleşik yaşama geçmediğimizden yazı kullanmak, yazı ile oluşturduğumuz eserleri bir yerde biriktirip korumak imkânından mahrum olmamız dolayısıyla tarihi bilgilerimizi de sözlü yolla ozanlar yoluyla anlatıp aksettiren destanlarımızı, efsanelerimizi ve diğer tarihi anlatımlarımızı sözlü yolla sunan bir millet olmuşuzdur. Bu da unutulmaları, hatırlanmamaları getirmiş dolayısıyla biz tarihi gerçeklerimizi komşularımızın tarihçilerinden öğrenmek durumunda kalmışızdır. Bu yüzdendir ki İslamiyet öncesi Asya Türk tarihi hakkındaki bilgilerimizi Çin tarihçilerinden öğrenmek durumunda kalmışızdır. Biz Türkler yerleşik nizam yaşamadığımız gibi çok sık göç eden farklı yerlerde yaşayıp, devletler kuran bir millet olmuşuzdur. Bu yüzden komşularımız çok sık değiştiğinden tarihimizi öğreneceğimiz, tarihçilerin bulunduğu devlet ve sahalar da farklılıklar göstermiştir. Nitekim bu yüzden Çinliler kadar tarihimizle ilgili bilgileri Romalılardan, Bizanslılardan, İranlılardan da öğrenmek durumunda kalmışızdır. Ama itiraf etmek gerekir ki biz Türkler de hanedan tarihçiliği milli tarihten daha önde olmuş, hanedan tarihleri daha fazla bilinir halde olmuştur.  Bizler yerleşik nizama geçtikten özellikle İslamiyet’i kabul ettikten sonra tarihçilikte daha fazla mesafe katletmiş ve tarihçiliği daha ağırlıklı yapar bir hale gelmiş bir millet olmuşuzdur. Ama ne var ki tarihimiz milli tarih olmaktan çıkmış İslam tarihi ve içinde yaşanılan devletin hanedan tarihinden ibaret bir tarihçilik haline gelmiştir. Bütün bu sebeplerle yukarıda da belirttiğim gibi tarihte kolaycılığa kaçmış Türk milletinin ilk çağlardan başlayarak kurduğu bütün devletlerin yaşadığı coğrafyanın tarihini yazmak ve öğrenmek yerine içinde yaşadığımız devletin tarihini ön plana almayı tercih etmişizdir. Ancak bunda da hislerimizle hareket ettiğimizden içinde bulunduğumuz son devleti beğenmeyip bizden önce yaşamış tarihini zaferlerle dolu gördüğümüz devletlerin tarihini benimseyip milli tarih olarak onu kabul etmeyi tercih etmişizdir. Bu benimsemede bazı insanlarımız milletçilikle ümmetçiliği karıştırıp ümmetçiliği milliyetçilik görüp göstermeye bu nedenle de İslam tarihini milli tarih görmeye yönelmişlerdir bir üçüncü grup insanımız ise ümmetçiliği milliyetçilikle eş gördüğünden İslam devletleri tarihini Türk tarihi kabul etmişler özellikle İslam Türk devletlerinin bunların en geniş sahalara hükmetmiş olanı Osmanlı devletinin tarihini Türk tarihi Türk milli tarihi için esas kabul etmeyi seçmişlerdir. Bu üç anlayışta yanlıştır. Ama ne yazık ki bugün dahi TC tarihini önemsemeyip Atatürk’ün icraatlarını küçümseyip Osmanlı padişahlarının icraatları önemseyip onların icraatlarını yüceltip övmeyi sürdürenler hep bu yukarda sözünü ettiğim yanlış anlayışları kabul etmenin sakat sonuçları olarak hatalı sonuçları olarak yanlış sonuçları olarak tarihimizde varlığını sürdürmektedirler. Bu hata sahipleri hanedan tarihlerini Osmanlı hanedanı tarihini esas faaliyet sahaları kabul etmekte günümüzde de geçmişte de bu tarz çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Bu durum bilinen Türk İslam devletlerinin tümünde haliyle Osmanlılarda da aynı olmuş, devletin ve halkının tarihçiliği İslam tarihi ve hanedan tarihinden ibaret kalmıştır. Osmanlı devleti diğer Türk ve Türk İslam devletlerinden tarihçilik konusunda farklı bir yol izlemiştir. Tarihçiliği ilgilenen kişilerin özel çabalarına ve faaliyetlerine bırakmamış, devlet tarihçilik yapan, tarih yazan vakanüvisler tayin etmiştir. Bu şahıslar Osmanlı hanedan tarihini adeta günü gününe yazmışlar ve tespit etmişlerdir. Özel ilgi ve alaka neticesi Tarih yazan tarihçilerle vakanüvislerin oluşturduğu yazılı tarih gerek zamanında gerek bugün için Osmanlı dönemi tarihi olaylarını çok iyi gözler önüne sergilemektedir. Ne var ki Osmanlı dönemi yaşantısı Türk milletine milli geçmişini ve milli tarihini unutturmuş, Osmanlı tebaası Türkler için tarih, İslam tarihi ve Osmanlı tarihinden ibaret kalmıştır. Bu yüzdendir ki Türk evladı, Türk milleti, Meteleri, Teomanları, Bilge Kaanları, Gültekinleri, Atilaları hatta Alp Arslanları unutmuş kendini 4 halife devrini yaşamış, daha sonra Osmanlı halifelerine bağlanmış bir insan grubu olarak bir ümmet olarak görmeye başlamıştır. Sanki büyük Hun devletinde, Batı Hun devletinde, Ak Hun devletinde, Avrupa Hun devletinde, Göktürk devletinde, Uygur Avar devletinde, Karahanlılarda, Gaznelilerde, Selçuklularda ataları yer alıp yaşamamış bir millet haline gelen Osmanlı tebaası adeta Türklüğünü unutmuştur. Kendisini bir ümmet kitlesi gören bu vatandaş grubunun Türklüğüyle övünmesi de mevzii ve sözde kalmıştır. Osmanlı hanedanı özde kendini Türklükten uzak sayarken, sözde Türklüğünden bahsetmiş bu yüzden Türklüğü de, Türk tarihine itibarı, Türk tarihini değerlendirmesi de o oranda sözde olmuştur. Osmanlı yıkıldıktan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Mustafa Kemal Türk milletini, milliyetçi duygulara, milli şuuruna kavuştururken ona Ne Mutlu Türküm Sloganıyla Türklüğünü benimsettirip, onunla övünme duygusunu kabul ettirdiği gibi dilini ve tarihini de millileştirme yoluna gitmiştir. Türk Dil Kurumu’nu ve Türk Tarih Kurumu’nu kuran Mustafa Kemal bizlere Türk tarihinin Osmanlı tarihinden ibaret olmadığını gösterip kabul ettirmiştir. Unutup geçmişte bıraktığımız İslamiyet öncesi Asya ve Avrupa Türk devletlerinin tarihleriyle bize tekrar bağlantı kurduran, bize onların devamı bir millet olduğumuzu hatırlatıp ortaya koyan Mustafa Kemal bir yandan da bizi Anadolu tarihiyle, Anadolu’yu eski Türk tarihiyle bağlantıya geçirmeye yönelmiş, yaptırdığı araştırmalarla biz Türkleri ön Asya’nın eski uygarlıklarıyla bağlantı kurmaya yöneltmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulana kadar kendimizi Arap halifelerinin devamı, Osmanlı halifelerinin kulu sayan biz Türkler bu çalışmalar sayesinde unuttuğumuz geçmişteki akrabalarımızla tekrar ilgilenmeye yönelmiş, onların kimliğini ve bizimle alakasını değerlendirmeye yönelmişizdir. Bu sayede Hunlarla, Göktürklerle, Cengiz devletiyle, Altın orduyla, Uygurlularla, Selçuklularla, Eyyubilerle, Memlüklülerle, Akkoyun ve Karakoyunlularla, Safavilerle alakamızı ve akrabalığımızı öğrendiğimiz gibi Hititler, Sümerler, Medler, Urartular, Akalar, Greklerlilerle hatta Romalılarla alaka ve akrabalık derecemizi dahası Çindeki bazı gruplarla ve devletlerle Maya, Astek, İnka gibi Amerika daki gruplarla ilgi ve akrabalığımızı araştırmaya, değerlendirmeye de yönelme durumu söz konusu olabilmiştir. Atatürk bu nedenle ülkemizde yapılan eserlere, ülkemize kazandırılan fabrikalara, deniz yollarına alınan teknelere isim verirken hep Türk tarihine dayalı isimler koymuş ve koydurmuştur. Denizlerimizden Sustrak, Kadeş gibi sivil yolcu gemileri Yavuz, Dumlupınar gibi askeri gemilerle yan yana yüzmüş, kurulan fabrikalarımız Etibank ve Sümerbank gibi bankaların desteğinde oluşup çalışmaya başlamıştır. Devamı yarın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.