Türk kadınının İslam hukukunun uygulama bulduğu sıradaki dönem ve dönemlere baktığımızda verebileceğimiz bilgiler, görebileceğimiz anlatımlar şöyle dile gelebilir:
İyi araştırmayanların ve büyük ölçüde yabancıların sandıkları gibi, İslam dini kadın aleyhtarı değildir. Ancak, İslam dininde içinde olduğu halde, hemen bütün dinler, çeşitli tarihi sebeplerle kadına, erkeğe verilen mevki ve önemi vermemişlerdir. Mesela, Hristiyanlıkta kadının, erkeğin mutlak emri altında olması istenmiştir. Biz bunu yadırgamıyoruz. Çünkü dinlerde çevrelerinin ve tarihin etkisi altında kalmıştır. Dinlerin kadın hakkındaki görüşlerini incelerken, o devirdeki kadın anlayışına da bakmak gerekir.
İslamlıktan evvelki cahiliyet devrinde, Arap kadınının durumuna şöyle bir göz attığımız zaman, Hz. Muhammed’in kadını ne kadar yücelttiği açıkça belirir. Kız çocuğunun doğmasını baba için bir utanç sayan bu alemde, kızlarını diri diri gömenler vardı. Arap erkeği istediği kadar kadınla evlenebilir, istediği dakikada karısından ayrılabilirdi. İslamlık, kız çocuklarının öldürülmesini yasaklamış, alınacak kadınların sayısını sınırlamış, dörde indirmiş, bunlar arasında sevgiye kadar her hususta tam bir eşitlik gözetilmesini istemiş ve bu eşitliği sağlayamayanların bir tane ile yetinmelerini emretmiştir.
İslam hukukuna göre evlenme bir mukavele olup iki tarafın rızasına bağlıdır. Erkeğin karısını boşaması halinde nikahta kararlaştırılan mehr-i müeccel (boşanma veya ölüm halinde verilen para) ödenmesini yani karısına tazminat vermesini emrederek kadını korumuştur. İslamlık büyük zaruret olmadıkça boşanmayı tasvip etmemiştir. Bir hadiste iffetleri şüpheli olanlardan başka kadınları boşamayınız cenabı hak kadınları boşayarak yeni yeni kadın alan erkekleri ve kocalarından boşanarak yeni koca alan kadınları sevmez denmektedir.
İslamlık mirasta kız evlada erkek kardeşinin yarısı kadar ve akrabalık durumuna göre kadınlara dörtte, yedide ve sekize de bir pay sağlamıştır. (Bu ifadeyi izah etmek istediğimizde paylaşılacak malın dört biriminin yedide veya sekizde oranında alınması kastedilmektedir.
Bir başka tabirle dört birim olan malın ona bölünüp yedi veya sekiz biriminin alınması kastedilmektedir diyebiliriz.) İslam kadını ticaret yapabilir malına dilediği gibi tasarruf edebilirdi. İslamiyet ilim yolunda çalışmakta kadın ve erkek arasında fak gözetmemiştir. İslamiyet kadına kocasına itaati emretmiş ise kocaya da karısına çık iyi muameleyi emretmiştir.
Verdiğimiz bu örneklerden anlaşılacağı üzere İslamlığın kadına verdiği haklar cahiliyet devri ile mukayese edilemeyecek büyük bir reform olduğu hemen görünür. Gerek Kuran-I Kerim’de gerek Hz. Muhammed’in birçok hadislerinde kadın daima yüceltilmiştir. “Cennet Anaların ayağı altındadır” diyen bir dinin kadın için koymuş olduğu yüksek esaslarda yanlış yorumlar, yanlış alışkanlıklar, suiistimaller, İran, Bizans gibi yabancı medeniyetlerinde etkisi ile uzaklaşılmış kadının durumu sarsılmış kadın kafesler ve peçeler arkasına tıkılmıştır.
Bunun içindir ki Osmanlı Türkleri Devrinde birçok aydınlarımız aile hukukumuzda İslamlığın esaslarına dönmek sureti ile kadının durumunu iyileştirmek istemilerdir.
Osmanlı Türklerinde Türk kadının hukuki ve sosyal durumunu incelediğimizde daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti dönemi Türk kadınını ve Türk kadınının durumu hakkında bu konudaki incelemelerde şunları görürüz:
Cumhuriyet devrinin Türk kadınına kazandırdığı hakları incelemeden önce, ondan önceki devirde kadının aile ve toplumdaki durumunu gözden geçirmek zorundayız. Ancak bu suretle, nereden nereye gittiğimizi belirtmek mümkün olur. Böyle bir araştırma bize bir yandan geçmişteki durumu göstereceği gibi, başka bir yandan da Atatürk’ün nutkunda söylediği üzere, milletin kalbinde taşıdığı gelişme istidadını belirtecektir. En kapalı devirlerde, devlet kadrosunda önemli yerler alan babaların kızlarını özel suretle okutmak istemeleri, kadınların bıraktıkları vakıflar, kadın kıyafetlerini devletin devamlı denetlenmesine karşı kadınların sessiz mukavemetleri, Türk ahlaklarından bazılarının daha on altıncı yüzyılda tek eş taraftarı olmaları, hep bu gelişme istidanın delilleridir.
Tanzimat’tan sonra bazı yazarların kadın hakkındaki düşünceleri, kadınlar tarafından dergilere, gazetelere gönderilen yazılar, mektuplar, kadına yeni bir bakış, yeni bir anlayış, aile düzenimizin değişmesini isteyen gelişme istidanın örnekleridir.
Şeriatın müsaade etmesine rağmen, Türkler arasında çok eşliliğin sanıldığı kadar yayılmamış olması da başka türlü bir düzeneği bekleyen bir davranış olarak düşünülebilir. Devam edecek…