güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Türk Kadının Hukuki Durumu Hakkında Eser Taramaları

Yazının Giriş Tarihi: 22.06.2021 10:49
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.06.2021 10:49

On Altıncı Yüzyıldan Tanzimat’a Kadar Kadın:

Osmanlı Türklerinin ilk kuruluşundan on altıncı yüzyıla kadar olan zamana ait belgelerimiz eksik olmakla beraber, ilk devirlerde, Türk kadınının oldukça hür yaşadığı anlaşılmaktadır. Orhan Gazi’nin eşi Nilüfer Hatun, bütün yabancı erkek misafirleri kabul ediyor, onlara ikramda bulunuyordu. Ünlü Arap seyyahı İbn-i Batuta da bunlardan biriydi.

Fatih zamanında kadınlar yüzlerini örtmüyorlardı. Yalnız başlarını örtüyorlar, yüzlerini, göğüslerini ve bütün zihniyetlerini gösteriyorlardı.

Osmanlı tarihinde ilk sultanlar ne harem, ne harem ağası, ne de mükellef saray merasimi bilmezlerdi. Bu adetler, Türklere birçok başka adetler arasında Bizanslılardan geçmiştir.

Büyük şehirlerde, kasabalarda orta hali ve daha fakir olan ailelerde kadın, erkek münasebetleri daha tabii idi. Bu mütevazi evlerde, harem ve selamlık daireleri yoktu. Türk halkının büyük bir çoğunluğu tek eşli bir hayat yaşıyordu. Ancak, devlet büyüklerinde hakim olan görüş, bütün toplumu etkiliyor ve böylece Türk kadını her bakımdan kapalı bir hayata giriyordu.

Köylü kadın bu durumdan oldukça uzak kalmıştı. Oldukça uzak kalmıştır. Erkeği ile beraber, yan yana tarım işleri ile uğraşan bu kadın, şehirlerde olduğu gibi sıkı sıkı örtünmemiştir. Hala daha gördüğümüz üzere başına sardığı örtüyü daha çok köyünden olmayan erkeklerden kaçmak için kullanır. Göçebe hayatı yaşayan aşiretlerde ise, eski Türk geleneklerinin birçoğu korunmuştur.

Elimizde 16. yy’dan sonraya ait bir hayli belge vardır. Bu belgelere göre, 16. yy’dan Tanzimat devrine kadar olan zamana “Kapalı Devir” demek yanlış olmayacaktır. Çünkü kadınlar için çıkarılan bütün emirlerde, daima kadının kapanması istenmiştir. Şeriat ve ahlak adına, kadın kıyafeti ayrıntılarıyla durulmuş, feracelerin yakaları, süsleri, yaşmakların biçimleri, kalınlığı hep devlet tarafından düzenlenmiştir.

Bu emirlere göre, İslam kadınları bed renk(çirkin renk)denilen sarı, pembe, mavi ve benzeri açık renkli ferace giymemeliydiler. Nevzuhur (yeni çıkmış)adı altında, yeni moda ile devamlı olarak mücadele edildiği anlaşılmaktadır. Dar görüşlü padişahlar yanında, II. Mahmut, III. Selim gibi ıslahat, yenilik taraftarı padişahlarda kadın kıyafetleri, kadınların sokağa çıkmaları konusunda hassasiyet göstermişler veya taassubu dolayısıyla göstermek mecburiyetinde kalmışlardır. Örnek olarak, III. Selim’in dili sadeleştirilmiş bir fermanını alalım:

“Benim Vezirim, kadınların çarşı pazarlarda çok renkli feraceyle gezdiklerini, edepsizlik ettiklerini duydum ve gördüm. Bundan sonra kadınların açık renkli ferace ve büyük yaka giymemelerini, herkesin edebi ile gezmesini tembih et. Terzileri de böyle edepsiz esvaplar dikmekten men eyle. Bunlarla ara sıra meşgul olmak ve büyük yakaları kesmek, edepsizleri sürmek lazımken, niçin bakmıyorsun? Bu kusuru işleyen her kim olursa olsun menet ve halkı edebi ile gezdir.”

Ancak, çok dikkatle değer alarak görüyoruz ki, kadınlar bu fermanları dinlememişlerdir. Verilen emirler, üç beş yıl sonra, bazen aynı yılda tekrarlanmış, bunlarda dinlenmeyince yenileri çıkmış ve bu halde iken ve bu hal devam edip gitmiştir. Hele Ferace yakaları hakkındaki emirlerin, bütün sertliğine rağmen, devrin modasına göre devamlı olarak değiştiğini de yine bu belgelerden anlıyoruz.

Şimdi şöyle bir soru ile karşılaşıyoruz: Türk kadınının bu emirlere mukavemeti nedendir? Elbet, bütün dünyada ve her devirde olduğu gibi Türk kadınlarının da süslenmeye, güzel giyinme, modaya uyma isteği vardır. Fakat sebep acaba yalnız bu mudur? Biz bu mukavemette uzun zamandan beri duyulan Hürriyet hasretinin belirtileri olduğunu da düşünüyoruz. Sanki kadın hayata karışmak, kendi kıyafetlerini dilediği gibi düzenlemek için, sessiz bir mücadele içindeydi. Devam edecek…

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.