güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Trabzon Havalisinde Yaşayanlar Öz ve Öz Türktür – 6

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

I. 4. OSMANLI DEVLETİ'NİN ALDIĞI TEDBİRLER VE TRABZON YÖRESİ

Osmanlı Devleti, 1890'lı yıllardan beri Ermenilerin, Anadolu'da çıkarttıkları isyan hareketleri nedeniyle meydana gelen huzursuzluğu büyümeden bertaraf etmeye çalışmış ve bu olaylar karşısında hiçbir devletin gösteremeyeceği bir hoşgörü sergilemiştir. Ancak Osmanlı Devleti'nin bu tutumu, komitelerin terör faaliyetlerini engellemeye yeterli olmamış, aksine bu faaliyetler artarak devam etmiştir.

Osmanlı Devleti'nin bu olaylar karşısındaki tutumuna en güzel örnek Padişah II. Abdülhamit'in, Ermenilere karşı sergilediği tutumdur. 1890 yılında Zaptiye Nazırlığı yapan Hüseyin Nazım Paşa, bu konuyu şöyle özetlemektedir: "Ermeni ihtilali'nde Abdülhamid'in büyük bir hatası vardır. O da askeri müdahaleyi önlemesidir”. Hüseyin Nazım Paşa, askeri müdahale olsa bu olayların bu kadar büyümeden çözülebileceğini düşünmektedir. Bu ifadeler, Osmanlı devlet adamlarının Ermenileri katletmek bir tarafa bu olaylarda silah kullanma yetkisinin bile sınırlı olduğunu göstermektedir.

Osmanlı Devleti'nin sergilediği bu pasif tutumun en önemli sebeplerinden birisi de Hüseyin Nazım Paşa'ya göre bu askeri tedbirlerden Abdülhamid kendisi rahatsız olmakta ve bu güç kendisine karşı kullanılır diye düşünmektedir . Abdülhamid'in ise, dış güçlerin müdahalesine sebebiyet verecek olumsuz bir durumun meydana gelmemesi için bu şekilde davrandığı düşünülmekteydi. Hüseyin Nazım Paşa, eserinde sürekli Abdülhamid devrinin bir çöküntü içinde olduğunu ve tahtını kaybetmemek uğruna padişahın böyle davrandığını belirtmektedir.

1878 yılında Moskova'da bulunan Ermeni Komitesi, Trabzon üzerinden İran'a ticari mallar geçirmek yoluyla Osmanlı topraklarına silah ve zararlı yayınlar sokmaktaydı. Osmanlı Devleti, bunları etkisiz hale getirmek için gereken teşebbüsler de bulunmuş, elinden geldiğince engel olmaya çalışmıştır . Bu dönemlerde Trabzon'da zararlı işlerle uğraşan pek çok Ermeni komitecisi bulunmaktadır. Bu kişiler daha çok konsolosların hizmetinde çalışan kişiler olmuşlardır. Bu durumla ilgili bir belgede 5 Kasım 1890 tarihinde Trabzon Avusturya Konsoloshanesinde görev yapan Bedros Marmiyan hakkında soruşturma açılması dönemin Zabtiye Nazırı tarafından talep edilmektedir. Bunun ardından ilerleyen günlerde yine Nazım Paşa, Trabzon Ermeni Fesat Komitesi'nden isimleri Babiali'ye bildirmesine rağmen haklarında işlem yapılmadığından yakınmakta ve tekrar taleplerde bulunmaktadır .

1895 Ermeni olaylarında Rusların ne derece etkili olduğunu göstermesi açısından şu olay örnek verilebilir. 1893 yılında Trabzon'da bulunan bazı Ermeni çocukların ihtilal içerikli şarkılar söylediği üzerine görevlilerin yaptıkları araştırmalar sonucunda Ermeni mekteplerinde bulunan Rusyalı Ohannes Yusufyan'ın bu faaliyetlerden sorumlu olduğu anlaşılmış ve ardından İstanbul'a sürülmüştür . Ayrıca avcılık için Trabzon Vilayeti'ne gönderilen barutun Rum ve Ermeni memurların yardımıyla Ermenilere satıldığı da tespit edilmiştir . Ermeni komitecilere sadece Ruslar değil aynı zamanda İngilizler de önemli yardımlarda bulunmaktadır. Yapılan istihbarat çalışmalarında İngiliz Sinclear adlı şirketin Ermeni ihtilalcilere yardım ettiği anlaşılmıştır .

Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı'nın hemen başlarında, Osmanlı Devleti'ni zayıflatarak, yılgınlığa düşürmek ve Ermenilerin kendilerinin saydıkları toprakların Osmanlı ile savaşan Rusya tarafından bir an önce işgal edilmesini sağlamak amacıyla, imparatorluğun birçok yerinde ayaklanma planı yapmışlardı. Ermenilerin çoğunluğu cephede düşmanla birlikte Osmanlı askerlerine karşı savaşmış, cephe gerisinde olanlar da kadın, çocuk, yaşlı demeden Türk ve Müslüman olan herkesi katletmeye başlamışlar ve içinde yaşadıkları ülkeyi parçalayarak bağımsız bir devlet kurma çabasına düşmüşlerdir.

Boryan'ın aşağıdaki karşılaştırmalı tespitleri Osmanlı Devleti'nin tutumunun ne kadar doğru olduğunu şu şekilde ortaya koymaktadır:

"Askeri harekâtın cephe gerisinde on bin kişilik bir kitle devlete karşı ayaklanma çıkardığı ve bu yoldan haritada varlığını ilan ettiği zaman, elbette devlet kavramı gereği, devlet iktidarı ve devlet adamları, meşru müdafaa adına sorumlu önlemler alacaklardır."

Osmanlı Devleti, yaşanan bu olumsuzluklar üzerine kendisini savunma hakkını kullanmış ve gerekli önlemleri almıştır. İngiltere, Rus Çarlığı ve Almanya, yaşanan olayların doğrudan sorumlusudur. Özellikle 1915'teki Van ayaklanması ve Ermeni gönüllü birliklerinin askeri harekâta katılması, Türkiye Ermenileri açısından acı sonuçlar doğurmuştur.

Osmanlı Devleti, başta doğu vilayetleri olmak üzere Anadolu'da başlayan Ermeni isyanlarını aldığı mahalli tedbirlerle bastırmaya çalışmıştır. Ancak yerel tedbirler çok etkili olamamış, bunun sonucu olarak da Ermeniler, özellikle Doğu Anadolu'da hem savaş alanında, hem de cephe gerilerinde, hem ordu için, hem de sivil halk için gerçek bir tehlike oluşturur konuma gelmiştir.

Osmanlı Devleti'nin Başkomutan Vekili Enver Paşa, Dâhiliye Nazırı Talat Paşa'ya gönderdiği 2 Mayıs 1915 tarihli gizli bir telgrafta "Van gölü etrafında ve Van vilayetinde isyan ve ihtilal için bir ocak halinde olan Ermenilerin o bölgeden kaldırılarak isyan yuvasının dağıtılması fikrinde" olduğunu, Rusların 20 Nisan 1915'te kendi sınırları içinde bulunan Müslüman halkı cephelere sürdükleri gibi, buna misilleme olarak ya merkum Ermenileri ve ailelerini Rusya hududuna sürmek veya Anadolu içlerinde çeşitli yerlere dağıtmak fikrinde olduğunu ve bu iki yoldan birisinin seçilmesini bildirir .

I. Dünya savaşı çıkana kadar Ermeni meselesi Osmanlı hükümetlerinin başına dert olmuştur. Devlet adamları ve Padişah, Ermenilerin meydana getirdiği terör faaliyetlerini kontrol altında tutmaya çalışmış ve bu suçları işleyenleri de sürekli affetmiştir. Ancak savaşın başlamasıyla Ermeni komiteleri faaliyetlerini daha da arttırmışlar, Rusya'nın, Osmanlı Devleti'nin karşısında yer almasını fırsat bilmişler ve cephe gerisinde birtakım huzursuzluklar meydana getirmişlerdir. Bu durumda bu suçları işleyenleri affetmenin artık olumlu bir netice vermeyeceğini son 40-50 yıllık deneyimlerinden iyi bilen Osmanlı devlet adamları, radikal kararlar almak durumunda kalmışlardır.

Boryan'ın, Çarlık belgelerine dayanarak yaptığı incelemeler, Osmanlı devlet adamlarının bu meseleye barışçıl yollarla yaklaştığını göstermektedir:

''Talat Bey, Ermeni meselesinin çözülmesi konusunda Türklere yardım etmesini isteyerek Ermeni vekilleri makamına çağırdı. Bu bakan, meselenin çözülmesinin en iyi yolunun doğrudan Türklerle Ermeniler arasında yapılacak görüşmeler olduğunu düşünüyor. Talat, Bogos Nubar Paşa'nın Avrupa'yla görüşmeleri kesmesi için Paris'ten geri çağrılmasını öneriyor''.

Türk Hükümeti, Ermenileri daha iç bölgelere naklettirmek gibi görünüşe göre daha insancıl olan Enver Paşa'nın fikri yerine, Anadolu'daki Ermenileri, Rusların Türklere yaptığı gibi, cephe hattına sürseydi büyük bir felaket yaşanabilirdi. Ayrıca Ermeniler, Van'ın Türkler tarafından alınması sırasında aynı şeyi Türklere yapmışlar ve yüz binlerce kişi cephe hatları arasında açılan ateşlere hedef olmuşlar ve büyük bir kısmı da katledilmişlerdir. Osmanlı Devleti bu sebepten ötürü Doğu Anadolu'da devlete baş kaldıran Ermenileri savaştan sonra evlerine dönmek üzere Suriye ve Filistin'e göç ettirmeye karar vermiştir .

Osmanlı Devleti, bir taraftan savaşlarla uğraşırken bir taraftan da barışı sağlamaya çalışmaktaydı. Müslümanlar, bu duruma kayıtsız kalmamış ve kendilerini savunmak mecburiyetinde kalmışlar, Osmanlı Devleti ise bu zafiyete bir son vermek için 27 Mayıs 1915 tarihinde Sevk ve İskân Kanunu'nu hazırlamıştır.

Osmanlı Hükümeti sevk işlemi sırasında kötü niyetli ve kasıtlı davranışlarda bulunanlar hakkında hemen soruşturma açtırmış ve bunları divan-ı harpte yargılamış ve suçu sabit görünenleri ağır cezalara çarptırmıştır. Mahkemeye verilenlerden bazılarının isimleri ve yargılandıkları suçlar şöyledir: Konya Askeri Valisi Azmi Bey, kötü muamele, Eski Emniyet Genel Müdürü Aziz Bey, kötü muamele, Jandarma Onbaşıları Sadık ve Aslan, Ermenilerden rüşvet alma, Bnb. Mehmet, Ermenilere kötü muamele, Artin velet, Halep Ermenilerinin sevkinden suçlu, Armikyan, Ermeni sevki sırasında mücevherat çalma. Yargılananlar arasında Artin, Armikyan gibi Ermeni asıllıların da bulunması yargılamaların güvenilirliği açısından oldukça önemlidir .

Sevk sırasında Ermenilere kötü muamelede bulunan, yolsuzluk yapan ve soruşturma komisyonlarınca suçlu bulunanlar divan-ı harp mahkemelerine verilmiştir. Bütün Osmanlı vilayetlerinde toplam 1397 kişi yargılanmış ve bunların çoğu idam dâhil çeşitli cezalara çarptırılmışlardır. Arşiv belgeleri incelendiğinde Osmanlı Devleti'nin asla bir soykırım peşinde olmadığı, ordusunun başarılı olması için alınması gerekli olan bir askeri tedbiri aldığı, bunun uygulanması ve iyi bir şekilde yürütülmesi için de sevk işlemi esnasında gerekli tedbirleri aldığı görülmektedir. Ancak ülkenin içinde bulunduğu şartlar ve ortam gereği sevk işleminde büyük aksaklıkların görüldüğü ve Osmanlı Devleti'nin de bu aksaklıklarda ihmali ve kasıtlı davranışları görülenler hakkında dava açtığı ve çoğunu cezalandırdığı da bir gerçektir.

Eçmiyazin Katogikosluğu aracılığıyla Osmanlı Ermenilerinin Rusya'ya olan bağımlılığının özellikle Birinci Dünya Savaşı yıllarında devletin başına büyük problemler açması, İttihat ve Terakki hükümetini 1915 ve 1916 yıllarında bazı önemli kararlar almaya zorladı. 1916 yılında 1863 Ermeni milleti nizamnamesi yürürlükten kaldırılarak, "Ermeni Katogikos ve Patrikliği Nizamnamesi" isminde yeni bir nizamname yürürlüğe konmuştur. Adliye ve Mezahip Nezareti'nce hazırlanan "Eshab-ı Mucibe Arizası" da dikkate alınarak Vükela Meclisi'nce 17 Temmuz 1916'da onaylanan yeni bir nizamname, Sultan Mehmed Reşad'ın 19 Temmuz 1916 tarihli İrade-i Seniyyesi ile yürürlüğe girmiştir. 1916 tarihli yeni Nizamname'nin birinci maddesi ile Sis ve Akdamar Katogikosları birleştirilmiş, İstanbul ve Kudüs Patrikleri bu Katogikosluğa bağlanmıştır. Eçmiyazin Katogikosluğu ile bütün ilişkiler kesilmiş, İstanbul Katogikosluğu'nun ikametgâhı Kudüs'teki Mar Yakup Manastırı olmuştur.

Osmanlı Devleti, bu yeni katogikosluk ve patriklik nizamnamesi ile hem Eçmiyazin'i dışarıda bırakarak Rusya'nın Osmanlı Ermenileri ile ilişkisini kesmeye, hem de siyasi bir nitelik almış olan "Umumi Meclis"i kaldırarak, Ermeniler arasındaki fırka tartışmalarından doğan ve cemaat içinde Patriğin otoritesini sarsan huzursuzluğu önlemeye çalışmıştır. Osmanlı Devleti Hariciye Nezareti'nin hukuk müşavirlerinden olan ve 1917'de Ermeni kilisesi hakkında bir eser yazan Hrant Vartabet, 1916'da gerçekleştirilen bu kilise reformunun gerekli olduğunu belirtmektedir. Yazara göre, Osmanlı taraftarı olan Ermeniler çoğunlukta oldukları halde, Rusya'nın çeşitli oyunlarıyla Katogikos seçimlerini, Rus'un "aleti" olan Ermeniler kazanmışlar ve bunlar İstanbul Patrikliği kanalıyla Türkiye'deki yönetimle Ermenilerin arasını açmışlardı. Fakat şimdi yeni düzenlemelerle Osmanlı Ermenileri  Rus manevi hegomanyasından kurtuluyor ve Kudüs Katogikosluğu'nun görev alanı bütün Osmanlı mülküne münhasır kılınıyordu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.