güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Trabzon Havalisinde Yaşayanlar Öz Ve Öz Türktür – 6

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Batılı devletlerin, Osmanlı Devleti'ndeki Hıristiyanları koruma adı altında hükümet işlerine karışmasından çıkar sağlamaya çalışan misyonerler, XVIII. ve özellikle XIX. yüzyıldan itibaren Anadolu'da teşkilatlanmaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti'ndeki azınlık olarak ifade edilen Hıristiyan toplumları çıkarları çerçevesinde kullanmaya çalışmışlardır. Bu çerçevede azınlıkları, İngilizler Protestan, Ruslar Ortodoks, Fransızlar da Katolik mezhebine çekmeye çalışmışlardır.

Osmanlı Devleti'ne müdahalelerde bulunabilmek için Rusya ve Fransa'nın nüfuzunu dengede tutmak isteyen İngilizler, planlı bir faaliyet izleyerek zaman içinde bir Protestan Ermeni kitlesi meydana getirdi. Özellikle bu kilise aracılığıyla Amerikalılar, Lübnan, Anadolu ve İstanbul'da kolejler açarak Ermenilerin tarihleri, edebiyatları ve insan hakları ile milliyet prensipleri konularında bilgilenmelerini sağladı ve kolaylıkla yönlendirebileceği demokrasi, özgürlük ve batılı hayat şartlarını tanıyan, siyasallaşmaya hazır şuurlu bir nesil yetiştirmeye çalıştı.

Osmanlı Devleti'nde yaşayan her Hıristiyan mezhebi bir büyük devlet tarafından kullanılmaktaydı. Misyonerler de din maskesine bürünerek kendi çıkarları doğrultusunda bu milletleri kullanmaktaydılar. Osmanlı ülkesinde bulunan misyonerler, en ufak bir olayda basını kullanmak suretiyle dünya kamuoyunu harekete geçirmeye ve Osmanlı Devleti'ni zor durumda bırakmaya çalışmışlardır.

Osmanlı Devleti'nde, Amerikan ve İngiliz misyonerleri tarafından açılan Protestan okulları azınlık olan toplumlara isyan fikirlerini aşılamış ve bu toplumları kendi çıkarları doğrultusunda kullanmışlardır. Osmanlı ülkesinde açılan cemaat misyoner okullarında eğitim alan Ermeni gençleri, Fransız Devriminin milliyet ilkesi ile tanıştırılmışlardır. Bu okullarda öğrencilere Ermenistan coğrafyası, edebiyatı ve tarihleri öğretilmiştir. Ermeniler, milli duygularını bu okullarda kazanmış ve geliştirmişlerdir.

Misyoner faaliyetleri, Ermeni meselesinin ve Ermeni isyanlarının ortaya çıkmasında büyük rol oynamıştır. Osmanlı Devleti'nde yaşayan Ermeniler, kendilerini kirli oyunların içinde bulmuş ve sömürgeci devletler tarafından kullanılmışlardır. Ermeni patrikhane ve kiliseleri, Ermenilerin her devirde bir cemaat olarak yaşamalarını sağlamış ve onların yaşamlarını düzenleyerek 18. yüzyıldan itibaren batıkların misyoner faaliyetleri ile birlikte, onları isyan aşamasına getirmiştir.

Kilise maddi yetkilerini koruyabilmek için milliyetçilik akımına önem vermiş, İmparatorluk içinde bir toprak parçası elde ederek, toplumsal ayrıcalıklarını korumak suretiyle Ermeni ulusunu oluşturma gayretine girmiştir. Ermeni kilisesi bu sürece girdikten sonra dini faaliyetlerini bir tarafa bırakmış ve ulusal duyguların yayılması konusunda çalışmalarda bulunmuştur.

1.2.        Ermeni Toplumu'nun Siyasallaşması ve Büyük Ermenistan Projesi'nin Trabzon Ayağı

Avrupa'nın emperyalist ve koloniyalist politikasıyla "Kürt" ve "Ermeni" meselesi arasındaki ilişki ele alındığında XIX. yüzyıldan itibaren Osmanlı imparatorluğu'nun pek çok yönden Avrupa emperyalizmi için cazip bir bölge olmaya başlamış olduğu söylenebilir. Ancak, Avrupa; Osmanlı İmparatorluğu'nda; Amerika kıtasında, Avustralya ve Yeni Zelanda'da uyguladığı nüfus ihracı yoluyla kolonizasyon veya Afrika kıtasında uyguladığı fiziki, beşeri ve manevi tahribata dayalı gerçek bir sömürge politikası tatbik edememiştir.

Osmanlı toplumu oturmuş siyasi, sosyal müesseseleriyle Avrupa toplumundan daha eski bir yapıya ve tarihi geçmişe sahiptir. Bunun da ötesinde Türk-İslam toplumu psikolojik yönden kendisini Avrupalıdan üstün görüyordu. Bu yüzden Avrupa, Osmanlı İmparatorluğu'na başka yollarla nüfuz etmeye çalışmıştır. Bu nüfuz yollarının başında "ticari ve mali anlaşmalar" ve imparatorluktaki "gayr-i müslimler" gelmekteydi.

Avrupa'nın sömürge politikalarını etkili bir şekilde uygulayabilmesi için Anadolu'da tampon devletler kurulması şart olarak görülmekteydi. Kurulacak bir Ermeni Cumhuriyeti'nin yaşayabilmesi için, Karadeniz kıyısında bir limana ihtiyacı bulunmaktaydı. Ayrıca, Ermeniler, Trabzon'da nüfusça az olmalarına rağmen iktisaden güçlü bulunuyorlardı. Ancak uluslararası basına baktığımız zaman, bu isteklerin ne kadar aşırı olduğunu görmekteyiz. Örneğin Journal gazetesi Ermeni isteklerini abartılı bulmakta, Trabzon'da Ermenilerin hukukunun bulunmadığını,

Osmanlı toprağının her tarafında azınlık olduklarını yazmaktaydı. İngiltere Başbakanı Lloyd George bile, Ermeni isteklerinden bazılarının oldukça aşırı ve o günkü şartlar içinde gerçekleşmelerinin çok güç olduğu inancındaydı. Lloyd George'a göre, Ermeniler, Akdeniz'den Karadeniz'e uzanan geniş bir ülkede, azınlık oldukları halde Ermeni krallığı kurma hevesi peşinde koşuyorlardı .

Balkan kavimlerinin aksine Ermeniler, imparatorluğun her tarafa dağılmış bulunuyorlardı. En kesif oldukları Doğu Anadolu'da bile Müslüman nüfusa oranla sıradan bir azınlık konumundaydılar. XIX. yüzyılın başlarından itibaren geliştirilmeye çalışılan Ermeni Meselesi'nin erkili olmaya başladığı sıralarda bile bu toplum, Osmanlı Devleti içerisinde asli unsur sayılan Türklerden daha fazla haklara sahipti ve bunları da rahatlıkla kullanabiliyordu. XIX. yüzyılın başlarında Rusya, Balkanlar, Boğazlar veya Doğu Anadolu yoluyla mutlaka Akdeniz'e inmek istiyordu. Fakat Balkanlar veya Boğazları aşmak oldukça zordu. Oysa Kafkasya'ya hâkim bir Rusya'nın Doğu Anadolu'da Basra ve İskenderun körfezlerine uzanan bir Ermenistan yaratmak suretiyle emeline ulaşması pek de imkânsız görünmüyordu.

Genellikle söylenilenlerin aksine, Türkler ve Ermeniler arasındaki çatışma 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti'nde değil, 18. yüzyılın sonlarında İran İmparatorluğu'nda ortaya çıkmıştır. 1796'da Rusların Derbent Hanını mağlup etmesi ve Derbent şehrini ele geçirmesine, o şehirde yaşayan Ermeniler aracı olmuştur. 1790'larda, bir Ermeni piskoposu, Ermenilerin "kendilerini Müslümanların himayesinden kurtarmak için" Rus birliklerine katılmaları gerektiğine dair vaazda bulunmuştur. Ermenilerin, Ruslara karşı sadakati, her şeyden ziyade Rus himayesi altında yaşama arzularından bellidir. Ruslar Karabağ ve Erivan'ı ele geçirdiklerinde, oralarda yaşayan ve çoğu Türk olan Müslümanları öldürmüş ya da tahliye ettirmişlerdir .

Ermeniler, Osmanlı Devleti'ni uluslararası arenada zor durumda bırakabilmek ve tavizler koparabilmek için, Anadolu'da çıkarttıkları olayları basın vasıtasıyla Ermeni ülküsüne yardımcı olacak şekilde dünya kamuoyuna yansıtmaktaydılar. Bu haberler yalan yanlış bilgilerle süslenerek Türklerin Ermenileri katlettikleri şeklinde dünya kamuoyuna aksettiriliyordu. Bu sayede, katliama uğradıklarını iddia eden Ermeniler, Hıristiyan dünyasından yardım çağrısında bulunabileceklerdi.

Berlin Antlaşması'ndan sonra Ermeniler, yavaş yavaş teşkilatlanarak, Ermeni toplumuna ve Osmanlı Devleti'ne büyük sorunlar yaşatacak olan komiteler kurmuşlardır. Bu komitelerin en faal olanları Hınçak ve Taşnak komiteleridir. Her iki komite de Osmanlı Devleti'nin başına büyük olaylar açmıştır. Bu örgütler, Osmanlı Ermenilerini terör faaliyetleri için kullanmaktan hiç çekinmemişlerdir . Bir taraftan Avrupa'yı bir Ermeni devletinin kurulması için ikna etmeye çalışırken diğer taraftan Osmanlı Devleti'nde yaşayan Ermeni halkını bu işe alet etmeye, bunu yapmayanlara zor kullanmaya çalışmışlardır .

Ermeni ihtilalcilerinin amaçları, diğer milliyetçi devrimcilerin amaçlarından oldukça farklıdır. İtalya'da yaşayanlar İtalyan'dılar ve İtalyan devrimler! çoğunluğun yönetimde olduğu bir devlet amaçlıyordu. Aynı şekilde, Polonya milliyetçileri, Rus azınlıklar tarafından yönetilen ve ezilen Polonyalı çoğunluğun yönetimde olduğu bir devlet meydana getirmeyi amaçlıyorlardı. Aynı durum tüm dünya için geçerliydi. Fakat Ermeni milliyetçileri için durum aynı değildir. Ermeni ihtilalcileri, kendilerinin, nüfusun yüzde yirmisinden az oldukları bir ülkeyi fethetmek için savaşıyorlardı. Polonyalıların, İtalyanların, Özbeklerin, Güney Afrikalıların ve Cezayirlilerin aksine, Ermeniler ülke çoğunluğunu bozguna uğratıp onların topraklarını ellerinden almak isteyen küçük bir topluluktu. Osmanlılar, sadece kendi hükümetlerini savunmuyorlardı. Osmanlılar, Ermeni ihtilalcilerin başarıya ulaşması halinde sürgün edilecek ya da öldürülecek olan kendi halklarını savunuyorlardı . Ermeniler, hiçbir meşru temeli olmayan bu isteklerini gerçekleştirebilmek için çeşitli örgütler kurdular. Bunlardan en önemlisi Hınçak ve Taşnak cemiyetleridir. Trabzon'da yaşanan olayların daha iyi anlaşılabilmesi için bu komitelerin detaylı bir şekilde incelenmesinde büyük yarar bulunmaktadır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.