güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Trabzon Havalisinde Yaşayanlar Öz Ve Öz Türktür – 6

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Ermeni milleti nizâmnâmesi, 29 Mart 1862'de hükümet tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bu nizâmnâme Ermenileri Osmanlı toplumunda ayrıcalıklı bir konuma getirmiş ve onların toplumsal ve kültürel açıdan korunmalarını sağlamıştır. Bu uygulamalar Osmanlı Devlet adamlarının Ermenileri önemsediğini ve onlara birtakım haklar vererek kayırdığının en önemli kanıtıdır. Bu nizamnamenin en önemli yönü ise patriğin yetkilerini sınırsız olmaktan çıkarıp bu yetkilerin Ermeni milleti ile bölüşülmesini sağlamaktır. Esas itibarıyla Ermenilere verilmiş yeni bir hak değil mevcut hakların genişletilerek kilise'den halka dağıtılmasıdır. Bu yönüyle dinde devrim sayılacak bir karar niteliği taşımaktadır. Benzer durum Müslümanlar için ise 1876 yılında gerçekleşmiştir. Ancak altı yüzyıl boyunca dünyanın hiçbir devletince tanınmayan din ve vicdan hürriyetinden çoğu kez Müslümanlardan çok faydalanan Ermeni din adamları ve kiliselerinin, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan isyan ve ihtilal hareketlerine karıştıkları bilinen bir gerçektir.

1863 Nizamnamesi'nin bazı sakıncalı yönleri de bulunmaktadır. Ermeni cemaati arasındaki mezhep tartışmaları, 1863 nizamnamesi'ne göre oluşturulan ''Umumi Meclis''te çeşitli fırkaların ortaya çıkışı ve bunlara başta Rusya olmak üzere bazı büyük devletlerin müdahaleleri huzursuzluklara sebep olmuştu. Bu arada mevkisini koruma düşüncesinde olan patrikler de bu fırkalarla uzlaşmayı tercih ediyor, ruhani görevlerinin dışına çıkarak zaman zaman siyasi işlerle uğraşıyorlardı.

Ermeniler lehine pek çok yeni hüküm içeren Nizamname, yüzyıllardan beri devletin sadık tebası olarak kabul edilen bu topluluğa gösterilen bir lütuftu. Ama, doğrudan doğruya Ermeni Patrik Meclisleri tarafından hazırlanmış olan bu belgede Ermenilere "yönetim içinde yönetim" denebilecek kadar ölçüsüz imtiyazlar tanınmakta ve bu topluma siyasi bir nitelik kazandırmaktaydı .

Ermeni milleti nizamnamesi ile demokratik, laik bir metnin ortaya çıktığı söylenebilir. Ancak, bu metin çelişkili sosyal ideal ve simgeleri bir arada barındırmaktaydı. Mesela, milli iradeden bahsedip, bunun için idarenin temsil ilkesine dayanması gerektiğini söylerken uygulamada temsil hakkını sadece milletin bir bölümüne tanıyordu. Hem meclislerle ruhanilerin ve patriğin yetkilerini kısıtlıyor hem de patriği tüm meclis ve kurulların başkanı olarak kabul ediyordu.

Ermeni meselesi sömürgeci Avrupa devletlerinin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı uygulamak istedikleri genel politikanın sadece Doğu Anadolu bölgesinde sahneye konulan kısmını oluşturmaktadır. Bir diğer ifadeyle Şark Meselesi'nin Osmanlı Devleti'nin Asya toprakları üzerindeki uzantısıdır. Bu bakımdan Ermeni Meselesi'nin temelinde Avrupa'nın dini şuurla beslenen siyasi ve milli tahrikleri yatmaktadır.

Avrupa emperyalizmi 1838 yılından itibaren Asya topraklarını Pazar haline getirebilmek için Rumlardan sonra Ermenilerden de yararlanılabileceğini hesap etmeye başlamıştır. Ermeni tüccarlar imparatorlukta Avrupa, özellikle İngiliz sanayisinin simsarları durumuna geldiler. Avrupa'nın Ermeni toplumuyla ilgilenmesinin bir diğer sebebi de Ermenilerin azınlık halinde bulunduğu Doğu Anadolu bölgesinin stratejik durumuydu.

Sanayi devrimi ile güçlenen Emperyalizm, gelişen çıkarları nedeniyle iktisadi ve stratejik öneme sahip Osmanlı topraklarında da etkili olmaya başlamıştır. Diğer taraftan 1789 Fransız İhtilali'nden sonra Avrupa'da hızlanan milliyetçi akımlar giderek Osmanlı ülkesini de etkilemeye başlamıştır. Bu çerçevede Osmanlı sınırları içinde özellikle Balkanlarda yaşayan gayrimüslim halklar dönemin büyük devletlerinin kışkırtmasıyla giderek hızlanan bağımsızlık hareketlerini başlatmışlardır.

Osmanlı Devleti'nin dört bir yanında açılan Hıristiyan mektepleri, milliyetçi akımların güçlenmesinde çok etkili olmuşlardır. Ermeni toplumu da gelişen milliyetçilik akımlarının etkisiyle bağımsızlık hareketlerine yönelmişlerdir. İngiltere ve Fransa ardından da Rusya gelişen Ermeni milliyetçiliğini hem desteklemişler hem de kendi çıkarları açısından kullanmakta tereddüt etmemişlerdir. Diğer taraftan emperyalist mücadeleye sonradan katılan Almanya da Osmanlı ülkesinde artan nüfuzunu kullanarak İngiltere, Fransa ve Rusya'nın bölgedeki faaliyetlerini dengelemeye çalışan bir politika izlemiştir. XIX. yüzyılda Karadeniz ticareti büyük güçler için önemli bir meseleydi. Fakat 1869 yılında Fransızların Süveyş Kanalı'nı açması bütün dengeleri değiştirdi. İngiltere, yaklaşık yüz yıllık politikasını bu olaydan dolayı değiştirmek zorunda kaldı. İngiltere, Doğu Akdeniz, Kızıldeniz ve Kuzey Afrika'ya yöneldi. 1877-1878 Rus yenilgisinin ardından imzalanan Berlin Antlaşması'nda Rusya ile anlaşan İngiltere Kıbrıs'ı aldı. Bu yeni ortaya çıkan durumda Osmanlı Devleti fiilen parçalanma sürecine giriyordu. Osmanlı Devleti artık denge politikasıyla varlığını sürdüremezdi. İngiltere, Rusya'ya karşı Osmanlı Devleti'ni desteklemekten vazgeçmiş ve Ortadoğu'da genişlemeye başlamıştı. İşte bu dönemde Rusya, Ayastefanos ve Berlin Antlaşmaları ile Ermeni meselesini uluslararası gündeme taşımayı başarmıştı. Osmanlı Devleti, dış politikadaki bu olumsuzluklarla karşı karşıya gelmişken içeride de Ermeniler çeşitli devletlerin desteği ile örgütlenip Anadolu'da terör faaliyetlerine başladılar. Bu olaylar Trabzon'a da sıçrayınca Müslümanlar ile Ermeniler arasında çatışmalar meydana geldi.

1877-78 Osmanlı Rus Savaşı ile Ermeniler için yeni bir dönem açılmış oldu. Savaşın ardından imzalanan Ayastefanos Antlaşması'nın 16. ve Berlin Antlaşması'nın 61. maddesi ile Ermeniler hakkında ıslahat yapılması kararlaştırıldı. Bu karar Batılı devletlerin Osmanlı Devleti üzerinde yaptıkları paylaşma planlarının bir sonucuydu. Bu durumu fırsat bilen Ermeniler Anadolu'nun birçok yerinde örgütlendiler ve çeşitli cemiyetler kurarak çetecilik faaliyetlerine başladılar. 1878'de Van'da Kara Haç Cemiyeti, 1885 yılında ise İhtilalci Armenakan Partisi kuruldu.

1887'de Cenevre'de Hınçak Partisi, 1890'da Tiflis'te Ermeni İhtilal Federasyonu (Taşnaksütyun) kuruldu. Bu oluşumların amaçları çeteler kurmak, isyan çıkartmak, hükümet yetkililerine saldırılar düzenlemekti .

Türklerle olan iyi münasebetlerinden ve Tanzimat ile başlatılan liberal içerikli reformların kendilerine sağladığı geniş imkânlardan dolayı, Ermeniler, Osmanlı toplumunun en rahat ve en müreffeh cemaati durumuna gelmişlerdi. Tanzimat devri onların her alanda refah devri oldu. Ticari konularda kendilerine geniş imkânlar verildi. Bununla birlikte, II. Abdülhamit'in 1878 tarihinden itibaren işin farkına vardığı ve gayrimüslimler lehin devletin aleyhine olan dış müdahale ve liberal reform isteklerini durdurmaya çalıştığı söylenebilir .

Ermeni Meselesi'nin temellerinde, Ermeni cemaatinin maddi durumundan kaynaklanan ekonomik ve sosyal sebepler yatmamaktadır. Osmanlı Devleti'nin içinde ne Ermenilerin isyanını haklı gösterebilecek sebepler ne de Ermeni devletinin teşkilini sağlayacak ve kolaylaştıracak maddi şartlar mevcuttu.

Yurt dışındaki kuruluşlar Rusya, İran, Avrupa ve Amerika şehirlerinde şubeler açtıkları gibi Osmanlı topraklarında da teşkilatlandılar. Armenakan partisi İstanbul, Trabzon, Muş ve Bitlis'te, Hınçak Partisi de İstanbul, Bafra, Merzifon, Amasya, Tokat, Yozgat, Arapkir ve Trabzon'da şubeler açtı. Bu dernek ve örgütler, teşkilatlanmalarını tamamladıktan sonra, seslerini duyurmak için eylemlere giriştiler.

Ermeniler, cemiyet olarak örgütlendikten sonra 1895 yılında Anadolu'nun Trabzon'da dâhil çeşitli kentlerinde isyanlar çıkmaya başladı. Erzurum, Kumkapı, Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları, Birinci Sason İsyanı, Bab- Ali Gösterisi, 1895 Trabzon ve Zeytun Olayları 1896 Van isyanı, 1896 Osmanlı Bankası'na yapılan saldırılar yoluyla Ermeniler, uluslararası basının dikkatini bu olaylara çekmeye çalışmışlardır. Trabzon'da Ermeni olayları 3 Ekim 1895'te Trabzon'da bulunan eski Van valisi Bahri Paşa ve Trabzon İran konsolosu Mirza Razi Han ve Posta ve Telgraf Müdürü İzzet Beylerin sokakta iki Ermeni'nin silahlı saldırılarına maruz kalmaları ve bu saldırıda Bahri ve Hamdi Paşaların ayaklarından yaralanmalarıyla başlamıştır. Bu olayların ardından Ermeniler I. Dünya Savaşı ile tekrar dünya gündemine gelecektir.

I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla birlikte Zeytun'da yeni bir isyan başlamıştır. 30 Ağustos 1914'te çıkan Zeytun isyanından sonra, bu tür faaliyetler genişleyerek farklı bölgelere de yayılmıştı. Bu bölgeler; Kayseri, Bitlis, Erzurum, Elazığ, Diyarbakır, Sivas, Trabzon, Ankara, İzmit, Van, Adapazarı, Adana, Halep, İzmir ve Canik'tir. Bu bölgelerde yaşayan pek çok Türk Ermeni komiteciler tarafından katledilmiştir .

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.