güvenilir kaynak casibom giriş maritbet
SON DAKİKA
Hava Durumu

Trabzon Havalisinde Yaşayanlar Öz Ve Öz Türktür – 6

Yazının Giriş Tarihi: 18.12.2020 21:47
Yazının Güncellenme Tarihi: 18.12.2020 21:47

Ermenistan, zaman zaman Roma ve İran tarafından işgal edilmekte, fakat genel olarak Roma hâkimiyetinde yaşamaktaydı. Ermenistan, M.S. 301'de Hıristiyanlığı kabul etti. Ancak, Hıristiyanlığı kabul eden Ermenistan halkı değil Ermeni prensi III .Tridate idi. M.S. V. yüzyıldan itibaren Roma'nın yerini almış olan Bizans, hâkimiyeti altındaki Ermenistan'ı Ermenilerden tamamen temizlemeye başlamış feodal aile reislerini uzaklaştırıp yerlerine Bizans memurları gönderdikten sonra halkı Trakya'ya naklederek yerlerine başka bölgelerden getirilen insanları ve savaşlarda ele geçirilen esirleri yerleştirmiştir .

Hıristiyanlığı kabul etmeden önce Ermeni toplumunun dini Zerdüşt (Ateşe tapma) dinidir. Ermeniler, M.S. IV. yüzyılda Hıristiyanlığın Gregoryen Mezhebini kabul etmiş ve siyasi olarak Pers, Roma, Bizans, Arap, Selçuklu, Safevi, Osmanlı ve Rus İmparatorluğu hâkimiyeti altında, kültürel ve sosyal varlıklarını sürdürmüş bir toplumdur .

Türklerle Ermenilerin ilk temasları Selçuklulardan öncelere dayanmaktadır.

I.             yüzyılın sonlarına doğru Hazarlarla başlayan geçici ilişkiler, Selçuklu dönemiyle yeni bir şekil kazanmış ve Ermeniler Türk hâkimiyeti altına girmeye başlamışlardır.

681 yılında Ermenilerin, Arap hâkimiyetine karşı çıkarttığı bir isyan girişimi Hazarlar tarafından bastırılmıştı . 895 yılında Ermeni prensi Simbat ile Emir Afşin bölgede hâkimiyet mücadelesine girişmişlerdir . Uzun yıllar boyunca Bizans   hâkimiyetinde yaşayan Ermeniler, tarih boyunca birkaç prenslik hariç hiçbir zaman devlet boyutunda bir yönetim kuramamışlar, bölgede hâkim bir unsur olarak yaşamamışlardır. Selçukluların egemenliğinde yaşadıktan sonra sırasıyla Harzemşahların, İlhanlıların, Umurluların, Karakoyunlu ve Akkoyunluların ve en son da Osmanlı Devleti'nin egemenliğinde hayatlarını devam ettirmişlerdir .

1022 yıllarında Türklerin Anadolu'ya kadar gelmeleri, Türklerle Ermenilerin yakın münasebetler içine girmesine zemin hazırlamıştır. Bizans imparatorları, mezhep ayrılığı dışında, bağımsız bir devlet olmak amacıyla zaman zaman isyan eden Ermenilere karşı askeri tedip hareketlerine girişmişler, sonuçta Vaspurakan ve Armenia'daki Ermeni krallıklarını ilhâk ederek halkını da, Orta Anadolu ve Kilikya'ya sürmüşlerdir. Ermeniler, bu ortamda Anadolu'ya yerleşmeye başlayan Selçukluları adeta bir kurtarıcı olarak görmüşlerdir. Ermeniler, Büyük Selçuklu ve Türkiye Selçuklu devletleri zamanında, Bizans devrinin aksine özgürlük içinde yaşamışlardır .

1045 yılında Selçuklu İmparatoru Tuğrul Bey'in amcazadesi Kutalmış Bey, Gence önünde Bizanslıları bozguna uğratıyordu. Türklere bu akınlar sırasında karşı koymaya çalışanlar Gürcüler ile Bizans'tır. Ermenistan denen coğrafi bölge Sultan Sancar'ın ölüm tarihi olan 1157 yılına kadar Büyük Selçuklu İmparatorluğu içinde, bu tarihten 1194'e kadar Irak Selçuklularının idaresinde, sonra Harezmşah'ların, daha sonra İlhanlıların yönetiminde kalmıştır .

Gregoryen Ermeni Kilisesi'nin Ortodoks Bizans'tan farklı olması uzun yıllar baskı görmelerinin önemli bir sebebi olmuştur. Bu baskı dolu ortamda Ermeni tarihçilerin ifadesiyle Selçukluların gelişiyle Ermeniler, özgürlüklerine kavuşmuşlardır. Bu durum Osmanlı Türklerinde de aynen devam etmiştir .

Başka devletlerin idaresi altında yaşayan Ermenilere Batı'nın ilgisi Ortaçağ'ın ilk dönemlerinde başlamıştır. Batı'nın Katolik kralları, Ermenileri Papa'ya bağlayarak onları sömürgeci politikalarında kullanma amacı gütmüşlerdir. Böylece Ermeniler, Katolikleştirilerek Haçlı Seferleri'nde silahlı bir kuvvet olarak kullanılabilecektir. Bu amaçla Ermenilerin yaşadıkları bölgeler misyoner akınına uğramıştır. İlerleyen yıllar Batı'nın bu planlarından vazgeçmediğini ve bu planları tekrar yürürlüğe koyacağını gösterecektir .

Ermeniler, Osmanlı Devleti zamanında da aynı dini ve siyasi serbestliği bulmuşlardır. Ermeniler özelikle dini alanlarda büyük serbestlikler bulmuşlar ve dini inançlarını rahat bir şekilde gerçekleştirmişlerdir. Osman Gazi döneminde Ermenilerin Kütahya'da bulunan dini merkezleri Bursa'ya nakledilmiştir. Fatih'in İstanbul'u fethetmesiyle Bursa'da bulunan Patriklik, 1461 yılında İstanbul'a taşınmış, İstanbul Ermeni Patriği Hovakim, bütün Türkiye Ermenilerinin patriği olmuştur . Ermeniler, millet sisteminin bahşettiği özgürlük çerçevesinde kendi vagonlarında hayatlarını rahat bir şekilde sürdürmüşlerdir . Ancak Ermeni dini liderlerinin patrik unvanını almaları Fatih Sultan Mehmet zamanında değil Kanuni Sultan Süleyman devrinde olmuş olmalıdır.

Ancak bu huzurlu ortama rağmen Ermeni arasında siyasallaşma çabalarının eksik olmadığı görülmektedir. Özellikle din adamları Avrupa'yı kendilerine destek sağlama noktasında ikna etmeye çalışmışlar, fakat, mezhep ayrılıkları bu duruma engel olmuştur.

Osmanlı Devleti'ndeki Ermenileri şu şekilde bir ayrıma tabi tutmak mümkündür. Birinci grubu, XIX. yüzyılda oldukça etkili olan, yönetimde ve sivil hizmetlerde yer alan zengin ve etkili bir zümre; ikinci grubu, İstanbul ve Anadolu'nun diğer şehir ve kasabalarında ticaret ve finans işleri ile uğraşan kesim; üçüncü grubu sayıları en çok olan köylüler oluşturmaktaydı. Dördüncü grup ise daha yüksek dağlarda Sasun ve Zeytun gibi korunaklı yerlerde kuralsız ve yarı bağımsız bir şekilde yaşayanlardı. Beşinci grup da din adamlarıydı ki bunlar imparatorluğun en müreffeh topluluklarından biriydi. Bu açıdan bakıldığında Trabzon'da büyük oranda esnaflık yapan, edindikleri yeni haklar ile yönetime katılan ve sağlık hizmetlerinden yabancı şirket temsilciliğine varıncaya kadar pek çok alanda görülebilen bir cemaat bulunmaktaydı.

Ermeniler, Osmanlı toplumunun gelişmesine ciddi katkıda bulunmuş bir halktır . Nitekim, XVIII. yüzyılda Divrikli Düzyan ailesinden saray kuyumcuları, Darphane nazırları, Şaşyan ailesinden saray hekimleri, XIX. yüzyılda Bezciyan ailesinden Darphane müdürleri, Dadyan ailesinden Baruthane nazırları, Balyan ailesinden mimarbaşılar, II. Abdülhamid devrinde Ermeni hariciyeciler, Balkan Savaşı sırasında Hariciye nazırı (Gabriel Noradokian Efendi) vardır .

Sosyal durumlarına baktığımızda Ermenilerin iyi bir konumda oldukları görülmektedir. 1848'de Boğazların güneyinden Mısır sınırlarına kadar Asya sahilinin gümrük gelirleri İstanbul'da Ermeni bir sarrafa satılmıştır. Çoğunluğunu Bursa'da olmak üzere, ona bitişik paşalıkların öşrünü ise bir başka Ermeni banker toplamaktaydı. Ticaret ve para işlemlerinin yanında aynı aracı şirketler etkinliklerini tarım, tekstil, değirmen, madencilik, buharlı gemi işletmeciliği ve iletişim kesimlerine de yaymıştır. 1851'de çok zengin bir mülk borç sebebiyle İstanbul'daki zengin bir Ermeni sarrafın eline geçer. 1856'da büyük toprak sahibi bir tüccar Bursa yakınlarında en büyük ipekçilik tesislerinden birisini kurar. Aynı yıl Gemlik ile İstanbul arasında çalışan tek düzenli deniz hattının bir Ermeni sarraflar şirketine ait olduğu bilinmektedir. Ayrıca bunlar düzenli olarak hazineye borç vermekteydi .

Anadolu'nun başlıca kentlerindeki Ermeniler esnaf, vergi tahsildarı, müteahhit, komisyoncu, zanaatçı, kuyumcu, işadamı, banker, katip, tabip, sanayici ve büyük bir kısmı ithalat ve ihracatla meşgul olan tüccarlık gibi geniş bir iş sahasında faaliyet gösteriyorlardı. 1869 yılı salnamesine göre Divan-ı Temyiz'in bir azası da Kevork Efendi'ydi. 1877 yılında ise Karantina memurlarından biri Sergardiyan Hacı Amiş Ağa'ydı. Trabzon Ermenileri yoğun olarak muhasebecilik veznedarlık, sekreterlik ve dükkân işletmeciliği yapmaktadır. 1871 yılında Trabzon'a gelen Augustus Thurlow Cunynghame, Ermenilerin çarşıda büyük dükkânları ellerinde bulundurduklarını yazar.

XIX. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti'nin sınırları içerisinde huzur ve güven ile yaşayan Ermeniler, bu yüzyılın içerisinde çeşitli etkenlerle tekrar kıpırdanmaya başlamışlar ve milletleşme sürecine girmişlerdir. 1828 Türkmençay Antlaşması ile Erivan ve Nahçivan'ı ele geçiren Rusya, Eçmiyazin katolikosluğu'nu etkisi altına almış ve Osmanlı toprakları üzerindeki planlarını daha hızlı bir şekilde gerçekleştirmeye başlamıştır. Hâlbuki Ermeniler, Tanzimat ve Islahat fermanlarının yanı sıra, 1863 tarihli Ermeni milleti nizamnamesi'nin yürürlüğe konulmasıyla eskilerine ilaveten yeni haklara kavuşmuş Osmanlı sosyal yapısı içerisindeki durumunu kuvvetlendirmiştir .

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.